15 Temmuz 2016 Cuma saat 22.00’de, binlerce İstanbullu ismini daha sonra o geceki vatanperver direnişten alacak olan Boğaziçi Köprüsü’nden geçerek Anadolu yakasına ulaşmak istiyordu. Başlarda pek çok kişinin radyo ve televizyonlardan öğrendiği ‘Köprü kapatıldı’ haberlerinin altında bir ‘bomba ihbarı’ ya da kimsenin kılına zarar gelmemesi için bir önlem alındığı yönünde görüşler yayılıyordu. Ancak köprüyü kapatanlar o gece ‘kimseye zarar gelmemesini’ gözetmiyordu. Askeri üniformaları, tanklar ve zırhlı araçlarla köprüyü tutanlar Ay-Yıldızlı bayrağın koskoca bir milletin kanlarıyla kazanıldığını unutan hainlerdi!
15 Temmuz 2016, Türkiye’nin istikbaline vurulmuş bir darbe olmadan bir şeyler yapılması gerekiyordu. Çünkü 780 bin kilometrekarelik vatan toprağında daha önce yapılan darbelerle gençlerin ve özgürlüğün sesi kesilmek istenmişti. Bu kez milletin topu, tüfeği millete doğrultulmuş, daha önce hiç yaşanmamış bir ‘darbe’ yaşanıyordu. Kimin vatansever kimin hain olduğu bilinmeyen gece, İstanbul’da kalbi ülkesi için atan polislere, hainler tehditler yağıyordu. O gece Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü görevindeki Adıyaman İl Emniyet Müdürü Cihat Dağdeviren, hain Kurmay Albay Sadık Cebeci’den aldığı tehdidi ve sonrasındaki kahramanlık destanını detaylıca anlattı.
Asker ve sivil 252 kişinin örgüt mensuplarınca şehit edildiği darbe girişiminde yaklaşık 9 bin askeri personel, 35 uçak, 37 helikopter, 74’ü tank 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silahın kullanıldığı kalkışma 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi, Türk milletini kahramanca bir mücadeleye sevk etmişti. O gece halk kendi silahlarıyla vuruluyor, vatansever asker ve polisler FETÖ’nün darbe girişimine tüm gücüyle karşı koyuyordu. Karanlık gecenin gündüzü ise o gece vatan savunması yapanlarla gelmişti.
Çatışmanın kalbindeki isimlerden dönemin İstanbul Esenler İlçe Emniyet Müdürü olan Adıyaman İl Emniyet Müdürü Cihat Dağdeviren, o geceki mücadelenin ilk saatlerini, “15 Temmuz’da ben Esenler İlçe Emniyet Müdürü’ydüm. 15 Temmuz günü bizim ‘Huzur’ uygulamamız vardı. O gün de uygulamadaydık, ben de denetim yapıyordum. 22.30 gibi Sayın Mustafa Çalışkan’ın da olduğu Whatsapp gruplarımızdan ‘darbe olduğu’ yönünde bilgi aldık. Gruptaki herkes ‘Ne darbesi’? diye şaşırdı. Hepimize müdüriyette olmamız, bulunduğumuz yerde konuşlanmamız ve önce bu noktaların korunması gerektiği yönünde bilgi geldi. Biz de arkadaşlarımızı topladık. Büyük silahlarımız, MP 5’lerimizle nöbete başladık. Tabii İstanbul’da 39 ilçe, 54 şube var. Grupta herkes kendi ilçesindeki hareketlilikten bahsediyor. Ayrıca Boğaziçi Köprüsü’nde, Üsküdar’da zırhlı araçlar var diye emniyetlere ihbarlar yağıyor” şeklinde anlattı.
Ancak saatler ilerledikçe ve yaşananların şiddeti arttıkça Cihat Dağdeviren de 47’nci Alay Komutanlığı’ndan, hain Kurmay Albay Sadık Cebeci’den tehdit almıştı. Dağdeviren, o anları şöyle anlatıyor: “O zaman 47’nci Alay komutanı olan Kurmay Albay Sadık Cebeci beni aradı. Cebeci, ‘Yurtta Sulh Konseyi’nin de içindeymiş, sonradan öğrendik. 47’nci Alay Komutanlığı da müdüriyete yürüme mesafesinde ve arabayla 2 dakika sürüyor. Atışalanı Caddesi üzerinde, bugünkü 15 Temmuz Şehitler Parkı’nın oradaki 47. Alay, zırhlı araçlarla dolu çok büyük bir yerdi. Biz de her perşembe toplantı yapıyorduk. 5 ilçenin kaymakamı, ilçe müdürleri ve MİT temsilcisi, başsavcılık temsilcisi, Jandarma Komutanlığı’ndan katılım oluyordu. Polis evindeki toplantılara katılan herkes birbirini tanıyordu. Yemek yiyor, güncel durumu konuşuyorduk. Sadık Cebeci de o toplantılara gelen biriydi. 15 Temmuz gecesi beni arayıp, ‘Asker ülke yönetimine el koydu. Teslim ol, kendine ve adamlarına zarar verdirtme’ diyerek telefonu kapattı. Daha sonra müdürümüz Mustafa Çalışkan’ı aradım, tabii yoğun olduğu için ulaşamadım. İçinde olduğum Whatsapp grubundan ’47’nci Alay komutanı aradı’ diye yazdım. Teslim olmamı söylediğini, bizim de sonuna kadar direneceğimizi, kendisinin yanlış yolda olduğunu ve bu kalkışmadan vazgeçmesini, emrindeki askerlere de bu yönde emir vermesi gerektiğini söylediğimi yazdım. Gruptaki arkadaşlar da ‘Yanındayız’ diyor ve destek oluyordu.”
Hainler, 15 Temmuz gecesi hem milleti hem de vatansever kuvvetlere tehditler yağdırmıştı. Cihat Dağdeviren, kendisini saatler önce tehdit etmiş hain Sadık Cebeci’yi elleriyle derdest etmek üzereydi. “Sabah Mustafa Çalışkan müdürümüzü aradım. ‘Akşam beni tehdit eden adamı bırakın, kendim alacağım’ dedim. Mustafa Çalışkan da bana, ‘Bekle, tek başına girme. Çok şehit verdik, ben sana kuvvet göndereceğim’ dedi. Ben de 47’nci Alay’ın önünde beklemeye başladım. Sonra yanıma terörün operasyon timi geldi. Onlardan biri olan ve şimdi Malatya Özel Harekât Bölge Müdürü olarak görev yapan Şenol Özoğul, ‘Abi, Mustafa Çalışkan müdürümüz gönderdi’ dedi. İçeri girmeden, hainlerin pusu kurmuş olabileceğini düşündük. Biz de akşamdan antrenmanlıydık, önce ‘drone’ uçurduk ve artık hareketliliğin bittiğini anlayınca içeri girdik. Hainler, gece 03.00’ten sonra teslim olmaya başlamıştı. Kalanlar da teslim olmak için bizi bekliyordu. Beni tehdit eden Sadık Cebeci de teslim olmak için kendi komutanını aramıştı. Ben hain Sadık Cebeci’yi ‘güzelce’ aldım. Cebeci, darbeyi unutmuşçasına ‘Emniyet müdürü beni darp etti’ diyordu. Daha sonra Vatan Caddesi’ndeki Terör Şube’ye teslim ettik. Onu arkadaşlar da ‘güzelce’ karşıladı. O gün bizimle çalışıp aslında bize zarar vermek isteyenler de aramızda bulunmuştu. Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Ahmet Metin Turanlı, o dönem İstihbarattan Sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı’ydı. Beni arayarak, ‘Mehmet’ isminde biri olduğunu ve onun bana ateş edeceğini söylemişti.”
Adıyaman İl Emniyet Müdürü Cihat Dağdeviren, sözlerini sonlandırmadan önce ‘Unutmamak gerekir’ diyerek şunları da ekledi: “O günü hâlâ içimde hissediyorum. Biz darbeyi hep kitaplardan okuduk ama yaşamadık. Allah bir daha yaşatmasın. Benim Çınar adındaki oğlum o zaman çok küçüktü, bir daha onu göremeyeceğimi düşündüm. Biz devletiz, hep cesaretimiz var. Aynı zamanda insanız, korkumuz da var. Kimin hain olduğunu bilmediğimiz bir geceydi. Bu yapıyı biz öğrenciyken de biliyorduk ama bu denli bir kalkışma olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Biz devletin kolluk kuvveti hizmetini yaptık. Yapmamız gereken buydu. O gün yapmasaydık, millet sokakta tankın önünde olmasaydı, bugün bir ülkenin güdümünde ‘köle’ olarak yaşayacaktık. O gün bir ‘Kurtuluş Savaşı’ydı. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizi de rahatlatan çağrısıyla her kesimden insan, vatan için sokaktaydı. Biz de zillere basıp emniyetin önüne insanları davet ettik. Ne kadar kalabalık olsak, o kadar iyi olur dedik ve onlar geldikçe daha da güçlendik. Belki bir daha güneşi göremeyecektik ama gördük, o hainlerse bir daha asla güneşi göremeyecek. Bu mücadele bitmiş değil. Hainler çıkmaya, biz de bu hainleri tespit etmek için çalışmaya devam ediyoruz. Kaç kişi olurlarsa olsunlar, devlet hep daha güçlü. Çok güzel silahları da olsa, ruhları yok. Bizi biz yapan o ruh, içimizdeki vatan sevgisi. Onlarsa keşişlerine güvendiler. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ydik. Zaten hep 1-0 öndeydik. Bunu unutmamak gerekir.”