Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yönetimindeki bazı isimlerin hususi vizeyle hacca götürülmesi skandalı toplumda büyük tepkiye sebep olmuştur. Bu durum, özellikle Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşi Seher Erbaş’ın kuraya katılmadan 5 kez hacca gitmesiyle ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Huriye Martı’nın eşi Ali İhsan Martı da özel vizeyle hacca götürülen isimler arasındadır. Bu skandal, Diyanet Din Hizmetleri Genel Müdürü Şaban Kondi, Dış İlişkiler Genel Müdürü Mahmut Özdemir, İnsan Kaynakları Genel Müdürü Akif Pusmaz ve Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanı Hasan Güçlü ile eşlerini de kapsamaktadır.
Diyanet’in bu uygulamasında öne çıkan detaylar arasında, yöneticilere ve eşlerine “İrşat ekip üyesi ve denetim ekip başkanı” gibi görevlendirmeler yapılması dikkat çekmektedir. Ayrıca, hac görevlilerinin her gün için harcırah alması da skandalın boyutunu artırmaktadır. Bazı yöneticilerin Mekke Din Hizmetleri Ataşeliği’nde, bazılarının ise Diyanet’e ait olan Daru’l-Hadi otelinde konakladığı bilinmektedir.
Bu özel vize skandalı, toplumda adaletsizlik ve ayrımcılık algısı yaratmıştır. Din görevlilerinin ve ailelerinin kura dışı ayrıcalıklı bir şekilde hacca götürülmeleri, Diyanet’in güvenilirliğine büyük bir gölge düşürmüştür. Hac ibadetinin kutsallığı ve eşitlik ilkesine aykırı olan bu uygulama, kamuoyunda sert eleştirilere maruz kalmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hacca götürdüğü yöneticiler ve eşlerine özel vize verilmesiyle ilgili yasal süreç başlatılması talepleri artmaktadır. Özellikle Diyanet’in bugüne kadar yürüttüğü çalışmalardan bağımsız bir şekilde, hususi vize uygulamasına son verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, bu skandalın sorumlularının tespit edilerek gerekli cezai işlemlerin uygulanması talep edilmektedir.
Sonuç olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yönetiminde yer alan isimlerin özel vizeyle hacca götürülmesi skandalı, toplumun geniş kesimleri tarafından kınanmaktadır. Adaletin, eşitliğin ve şeffaflığın ön planda olması gereken böylesi kutsal bir ibadetin, ayrıcalıklı bir şekilde uygulanması, hem toplumsal hoşnutsuzluğa hem de kurumun itibar kaybına neden olmuştur. Bu skandalın sorumlularının hesap vermesi ve benzer durumların önlenmesi için gerekli adımların atılması gerekmektedir.