Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olarak Fener Rum Patriği Bartholomeos’un himayesinde, Büyük Helen Vakfı tarafından Atina’da düzenlenen ‘Pan-İmroz Konferansı’, Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu’nun katılımı ile gerçekleşti. Konferansta, Gökçeada’nın Birleşmesi Konferansı olarak adlandırılan etkinlikte Bartholomeos, Lozan Antlaşması’na aykırı bir şekilde bir kez daha “Ekümenik Patrik” olarak tanıtıldı.
Bartholomeos’un açılış konuşmasında Türkiye’nin Gökçeada ve Bozcada’da işgalci olarak tanıtıldığı ve Türkiye’nin adalarda terör, şiddet ve cinayetlere sebep olduğu yönünde iftiralarda bulunduğu belirtildi. Rumların adalara yeniden yerleştirilmesi konusunda adım adım planlar yaptığı ifade edilerek, Türkiye’nin adalara yağma ve şiddet yaşattığı iddiaları konferansta dile getirildi.
Tarihçi İsmail Öz’e göre, Patrikhane tarihi süreç içerisinde inişli çıkışlı bir yola sahiptir. Fatih Sultan Mehmet döneminde tanınan ayrıcalıklarla birlikte Patriklik yeni bir döneme girmiştir. Türklerin Rumların sosyal yapısına dokunmadığı belirtilirken, II. Athanasios’un istifasının ardından Patrikhane’nin güç kaybettiği ve Fatih Sultan Mehmet’in Patrikliği yeniden dirilttiği vurgulanmıştır. Bartholomeos’un Ekümenik Patrik olarak tanıtılmasının ise siyasi bir amaç taşıdığı ve Türkiye’nin bu konudaki tavrının net olduğu ifade edilmiştir.
Yunanistan’daki skandal etkinlikle ilgili olarak İsmail Öz, Patrikhanenin dinî kisve altında siyasi amaçlar güttüğünü ve Ekümenik Patrik unvanını siyasi faaliyetlerde kullandığını belirtmiştir. Yunanistan’ın tarihî ve siyasi hak iddialarının detayları incelendiğinde görülen iyi niyetin aslında bir acziyet ve cehalet olduğu öne sürülmüştür. Ayrıca, Patrikhane’nin Ekümenik statüsü verilmesinin, İstanbul’u Ortodoks Hristiyanların dinî merkezi haline getirme amacını taşıdığı ifade edilmiştir.
İsmail Öz’e göre, Türkiye’nin tavrı son derece açık bir şekilde ortaya konmuş ve niyetlerin okunmasında deneyimli olduğu vurgulanmıştır. Öz, Patrikhane’ye Ekümenik statüsü verilmesinin siyasi bir amaç taşıdığı ve Türkiye’nin bu konudaki tutumunun sadece tarihsel ve dini bir unvan olarak değerlendirilmediğini belirtmiştir. Sonuç olarak, İstanbul’un tarihî, kültürel ve siyasi önemiyle ilgili gerçeklerin göz ardı edilmeden değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.