Bu yazıda, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve diğer muhalefet partileri hakkında eleştiriler dile getirilmektedir. Özellikle, bazı siyasetçilerin hukuki sorumluluklardan muaf olduğu iddiaları ön plana çıkıyor. Yazar, CHP ve benzeri partilerden olan kişilerin, yaptıkları hatalar veya suçlar nedeniyle cezalandırılmadıklarını ve bu durumu eleştirirken, AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) mensuplarının ise benzer durumlarda cezalandırılmaları gerektiğini savunuyor.
Yazar, İzmir ve Antalya’daki yerel yönetim kaynaklı ölümler ve kazalar üzerinden, kamu yöneticilerinin sorumluluğunu sorguluyor. Özellikle CHP’li yöneticilerinin bu tür olaylardan ötürü hesap vermediğine dikkat çekiyor. Bu durumu, Avrupa ülkelerinde muhalefet partilerine ait yöneticilerin istifa etmesi ve tutuklanması durumuyla kıyaslıyor. Yerel yönetimlerin ihmal ve suistimalleri sonucunda yaşanan ölümlerin cezasız kalmasının adalet sistemine yönelik bir mesaj olduğunu belirtiyor.
Körfez’de yaşanan çevresel sorunlar ve kamu kaynakları üzerindeki yolsuzluklar da yazının önemli bir yerini oluşturuyor. Yazar, bu yolsuzlukların göz ardı edildiğini ve siyasi bir söylem olarak ‘siyaset’ adı altında bu durumların kabul edildiğine işaret ediyor. Sözde suçüstü durumlarının ve yolsuzlukların sorgulanmaması, CHP dahil muhalefet partilerine yöneltilen eleştirileri artırıyor. Bu durum, halkın güvenini sarsıyor ve demokratik süreçlere zarar veriyor.
Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun, son olarak gözaltına alınan bir belediye başkanı üzerinden konuşmalarını değerlendiren yazar, bu tür tepkilerin geçici ve yüzeysel olduğunu savunuyor. Yerel yöneticilerin suç işlediği iddialarının üzerini kapatma eğiliminde olduklarının altını çiziyor. CHP içerisinde yer alan bazı kişilerin, terör örgütleriyle bağlantılı olmasının göz ardı edilmesini de detaylı bir şekilde ele alıyor.
Yazının ilerleyen kısımlarında, Esenyurt Belediye Başkanı hakkında yürütülen bir soruşturmanın detayları paylaşılıyor. Soruşturmanın gerekçeleri arasında, terör örgütüyle bağlantılar ve bunların belgeleri yer alıyor. Yazar, bu tür bağlantıların yerel bir siyasetçi için kabul edilemeyeceğini savunarak, yasaların üstünlüğüne vurgu yapıyor. Bu bağlamda, benzer durumlarda seslerini çıkaran siyasilerin ikiyüzlülüğüne dikkat çekmekte.
Yazarın eleştirileri yalnızca siyasetçilerin eylemleriyle sınırlı değil, aynı zamanda Türkiye’nin terörle mücadeledeki durumu da ele alınıyor. Özellikle TUSAŞ şirketinde yaşanan şehitler üzerinden, terörizme karşı alınması gereken daha sert önlemler vurgulanıyor. Eğitim ve akademik kariyerleri nedeniyle, bazı kişilerin terörle bağlantılarının sorgulanması gerektiğini belirtiyor.
Çeşitli fırsatları kendi siyasi menfaatleri doğrultusunda değerlendiren muhalefet partilerinin, halkın güvenine zarar verici eylemlerde bulunması da dikkat çekiyor. Yazar, bu durumu eleştirerek siyasetten beklenen temel görevlerin hassasiyetle yerine getirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda, hukukun üstünlüğü ve demokratik ilkeler üzerinden bir değerlendirmenin yapılmasının önemini bir kez daha hatırlatıyor.
Sonuç olarak, CHP ve diğer muhalefet partileri hakkında yöneltilen eleştiriler, toplumda hukuki süreçlerin nasıl işlediğine dair derin bir sorgulama yapmaktadır. Kamuoyunu bilgilendiren yazar, özellikle adalet sisteminin işleyişindeki aksaklıklar ve siyasilerin dokunulmazlık zırhları arkasındaki durumu irdelemektedir. Bu tür eleştirilerin, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından ne denli önemli olduğunu son derece açık bir biçimde ortaya koymaktadır.