İddianame, tutuklu sanıkların üzerlerine atılı suçlarla ilgili ciddi deliller sunmaktadır. Öncelikle, dosyada yer alan kamera görüntüleri, ifade tutanakları, adli tıp raporları ve olay yeri inceleme raporları gibi birçok resmi belge, sanıkların durumu hakkında yol gösterici unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, HTS (Hücresel Telefon Servisi) kayıtları ve daraltılmış baz analiz raporları, belirli bir zaman diliminde sanıkların konumlarını ortaya koymaktadır.
Yapılan incelemeler sonucunda, şüphelilerin soruşturmanın başından itibaren, toplum düzeninin ve aile yaşamının genel kurallarına aykırı tutumlar sergiledikleri tespit edilmiştir. İlk günden itibaren kayıp çocuk ihbarında bulunarak, Narin Güran isimli çocuğun bulunmasını engelledikleri ve olayın ortaya çıkarılmasına yönelik çelişkili ifadeler verdikleri belirlenmiştir. 21 Ağustos günü saat 15.11 sıralarında Narin’in, evine doğru yönelen patikaya son kez girdiği görülmüştür. Narin’in evine ulaştığı saat ile ilgili HTS analiz raporları dikkate alındığında, şüphelilerin evde oldukları tespit edilmiştir.
Tüm bu deliller ile birlikte, zaman ve mekan birliği içerisinde hareket eden şüphelilerin, fikir ve eylem birliği içerisinde oldukları sonucuna varılmıştır. İddianamede belirtilen ek deliller, şüphelilerin Narin Güran’ı öldürme eylemine ortak oldukları ve bu suçu müşterek fail olarak gerçekleştirdiklerini göstermektedir. Narin Güran’ın, belirlenemeyen bir sebeple ve saikle boğularak öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, şüpheliler hakkında ‘İştirak halinde çocuğa karşı kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilmiştir.
Görülen o ki, şüphelilerin ifadeleri ve davranışları, olayın seyrini etkilemiş ve ortaya çıktıktan sonra yaptıkları işlemler, toplumda var olan infiali artırmıştır. Delillerin, şüphelilerin suçlu olduklarını ortaya koyması, yargı sürecinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Hukukun üstünlüğü ve adaletin tecelli etmesi için, bu durumun titizlikle incelenmesi gerekmektedir. Toplumda adaletin sağlanması ve benzeri olayların önüne geçilmesi amacıyla, dava sürecinin dikkatli bir şekilde yürütülmesi elzemdir.
Bu noktada, hukuki süreç içinde sunulan delillerin yanı sıra, mağdur ailenin yaşadığı travmanın da göz önünde bulundurulması önemlidir. Narin Güran’ın kaybolması ve sonrasında meydana gelen olaylar, sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda toplumsal anlamda bir travmayı da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla, adaletin sağlanması, sadece suçluların cezalandırılması değil, aynı zamanda toplumun huzurunun yeniden inşa edilmesi anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak, iddianame süreci boyunca açığa çıkan tüm deliller ve şüphelilerin bütün tutumları, hem ceza hukuku hem de toplumsal normlar açısından derin bir analiz ve değerlendirme gerektirmektedir. Adaletin yerini bulması, kaybolmuş bir hayatın ve mağdur bir ailenin huzura kavuşmasını temin etmek için hayati önem taşımaktadır.