Diyarbakır’da yaşayan bir kadın, 2016 yılında evlendiği ve üç çocuğunun babası olan eşi hakkında 2019 yılında mahkemeye başvurup tedbir nafakası talebinde bulundu. Kadın, eşinin başka bir kadınla birlikte yaşadığını ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamadığını ileri sürdü. Ev kadını olan kadın, maddi bir gelirinin bulunmadığını belirtti. Eşinin ise tır şoförü olarak çalıştığı ve aylık olarak 3.000 ila 4.000 lira arasında gelir elde ettiğini ifade etti. Kadın, kendisi için 500 lira, üç çocuğu için de toplamda 1.200 lira nafaka talep etti.
Dava sürecinde taraflar arasında yaşanan tartışmada, kadın eşi tarafından darbedildiğini belirtirken, karşılık olarak eşini tırmalayarak yaraladı. Bu durum, iki tarafın da “kasten yaralama” suçlamasıyla mahkemelik olmasına neden oldu. Koca, ayrıca eşi hakkında boşanma davası açtı. Kocanın avukatı, müvekkilinin evlilik öncesi ilişkilerinden dolayı kıskançlık krizleri yaşadığını ve bunun evlilikte sorunlara yol açtığını iddia etti. Mahkeme, kocanın başka bir kadınla birlikte yaşadığını değerlendirmiş ve kadın Nafaka talebini kısmen kabul ederek, kadına 500 lira, çocuklarına ise 300’er lira nafaka ödemesine karar verdi. Ancak mahkeme, kocanın boşanma davasını ise reddetti.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin verdiği nafaka kararını onaylayarak, kocanın boşanma talebini de reddetti. Ancak Yargıtay, kadın tarafından sergilenen davranışları savunma içgüdüsü çerçevesinde değerlendirdi ve boşanma kararını bozdu. Kesinleşmeyen bu boşanma davası, dosyanın tekrar incelenmek üzere istinaf mahkemesine gönderilmesiyle devam etti. İstinaf mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararının tersine, boşanma kararında direndi ve daha önce alınan boşanma kararını onayladı.
Yargıtay Hukuk Dairesi, kadının eyleminin tamamen bir savunma ve tepki niteliğinde olduğunu kabul etti ve bu nedenle daha önce alınan boşanma kararını iptal etti. Kadının yaşadığı haksızlıklar ve bu olayların onun üzerinde yarattığı psikolojik baskı, Yargıtay tarafından da dikkate alınmıştı. Dolayısıyla, bu dava, sadece bir boşanma davası değil, aynı zamanda kadınların yaşadığı mağduriyetlerin de bir yansıması olarak bir öneme sahip oldu.
Sonuç olarak, bu süreç, hem kadının nafaka hakkının korunması, hem de aile içi şiddetin ve kadına yönelik haksızlıkların yetkililer tarafından nasıl algılandığına dair önemli bir örnek olarak kaydedildi. Mahkeme süreçleri boyunca her iki tarafın da yaşadığı zorluklar, dava sürecinin karmaşıklığını ortaya koyarken, ailenin dinamikleri ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında daha geniş yargılamalara kapı araladı.