Karabük İl Müftü Yardımcısı Ekrem Akmanşen’in sosyal medya hesaplarında yaptığı paylaşımlar, Cumhuriyet ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik düşmanca tutum sergilediği iddialarıyla tepkilere neden olmaya devam ediyor. Bu durum, toplumda tartışmalara yol açarken, Akmanşen’in ifade özgürlüğü ile Cumhuriyet değerleri arasındaki kritik dengeyi sorgulayan bir sürecin de başlangıcını oluşturmuş durumda.
Akmanşen, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Eflani Müftüsü Salim Güngör tarafından oluşturulan İlim İrfan Grubu’nda, Cumhuriyet kutlamaları ile ilgili olarak “Cumhuriyet kutlamaları her zamanki gibi geçmişi karalama ve sövgü üzerine kurgulanmış…” şeklinde bir paylaşımda bulundu. Bu ifadeler, Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine sahip çıkan birçok kişi tarafından büyük bir rahatsızlıkla karşılandı ve gerek grup üyeleri gerekse toplumsal kesimler tarafından sert eleştiriler yağdırıldı.
Bunun üzerine Eflani Müftüsü, grup içindeki imam ve diğer üyelerin tepkilerini dikkate alarak, İlim İrfan Grubunu kapatma kararı almak zorunda kaldı. Bu olay, Akmanşen’in Cumhuriyet ile ilgili şüpheli ifadeleri ve onları destekleyen bir grup oluşturarak bu pozisyonu savunma çabasının sonuçlarını doğrudan etkiledi. Sosyal medya, bu tür bir durumun başkaları üzerindeki etkilerini hızla yayılması için bir araç haline gelirken, din ve devletin ayrılığı ile ilgili tartışmaları da yeniden gündeme getirdi.
En dikkat çekici olaylardan biri ise Akmanşen’in 10 Kasım’da Ulu Önder Atatürk’ü anmamış olmasıdır. Bunun yerine, Atatürk ile aynı gün hayatını kaybeden ve Cumhuriyet karşıtı olan Serdengeçti’yi andığı iddiaları üzerinden büyük bir tartışma başlatmıştır. Bu durum, özellikle Atatürk’ün Türk milletinin kurtuluş mücadelesindeki yeri ve mirası ışığında ciddi eleştirilerin yönelmesine neden oldu. Bu, sadece bir bireyin düşünce ve ifade özgürlüğü ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda kurumların ve onların temsilcilerinin Cumhuriyet değerleri karşısındaki sorumluluklarını da sorgulatmaktadır.
Son olarak, bu durumun ortaya çıkmasının ardından, toplumsal ahlak, inanç özgürlüğü ve Cumhuriyet değerleri arasında nasıl bir denge bulunacağına dair geniş çaplı tartışmalar sürmektedir. Kamuoyunun bu tür durumlar karşısında nasıl bir tavır takınacağı, gelecekte benzer olayların yaşanıp yaşanmayacağı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olabilir. Özellikle dini kurumların, bireysel görüşlerin yanında ulusal değerleri koruma sorumluluğu büyük bir önem taşımaktadır. Gerçekten de, toplumun bu tür paylaşımlar ve tutumlar karşısındaki duyarlılığı, Cumhuriyet’in temel dinamikleri açısından son derece kritik bir boyuta ulaşmaktadır.