28 Mart 2004 Yerel Seçimleri sürecinde Türkiye’deki partilerin söylemleri üzerinden seçim vaatleri oldukça dikkat çekiciydi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Saadet Partisi’nden, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Anavatan Partisi’ne (ANAP) kadar hemen her parti, çocuklar için “kreş” açma vaadinde bulunmuştu. Bu vaadler, seçim dönemi boyunca yerel yönetimlerin yaşadığı en önemli konulardan birisiydi.
Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Meral Akşener, yoksul semtlerde yaşayan kadınlar için kreşler ve sağlık merkezleri kurma sözü vermişti. Bu tür vaatler yalnızca kadınların sosyal yaşama katılımında değil, genel olarak belediyecilik anlayışında da farklılık yaratmayı hedefliyordu.
Seçimlerin ardından ünlü sanatçı ve gazeteci Hülya Avşar ile röportaj yapan CHP’li Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, kreşler konusunda mevcut yasaların bazı engelleri olduğunu belirtmiş ve yeni bir yasa ile bu engellerin aşılacağını açıklamıştı. Ancak, CHP’li Erzen’in dikkatinden kaçan bir şey vardı; o da ait oldukları zihniyetin, AK Parti’nin belediyelere “okul öncesi eğitim kurumları açma ve işletme” yetkisi vermesinden duyduğu rahatsızlıktı.
Zamanla bu rahatsızlık, bazı gazetecilerin ve yargı organlarının tepkisiyle daha da belirginleşti. Gazeteciler, gündüz çocuk bakımevlerinin daha farklı bir şekilde eğitim vermekte olduğunu ve bu nedenle toplum üzerindeki etkisinin tehlikeli olabileceğini dile getirirken, bazı savcılar ise kreşler adı altında İslami eğitimin yaygınlaştığını belirterek bu duruma karşı operasyonlar düzenliyorlardı.
Bu sırada, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM tarafından kabul edilen 5393 sayılı “Belediye Kanunu”nu istemeye istemeye onaylarken, yasa ile ilgili 14. maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne dava açıyordu. O dönem CHP İstanbul Milletvekili olan Kemal Kılıçdaroğlu, bu durumda aktif bir rol üstlenemese de, 12 Temmuz 2005 tarihinde gerçekleştirilen başka bir hukuk mücadelesiyle meşguldü. Dolayısıyla, CHP’li Oya Araslı ve Haluk Koç, belediyelere “okul öncesi eğitim” olanağı sağlayan yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmekle görevlendirildi.
Ardından, Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) bu yasa üzerine verilen kararlar, eğitimde laiklik ilkesinin göz önünde bulundurulmasında ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyordu. Mahkeme, 29 Aralık 2007 tarihinde verdiği gerekçeli karar ile eğitimin ulusal nitelikte olduğunu ve mahalli ihtiyaç olarak değerlendirilemeyeceğini bildirdi. Böylece, “kreş açmak” yerel seçim vaadi olmaktan çıkmış ve sürecin gelecekteki şekillenişinde önemli bir adım atılmıştı.
2019 yılına geldiğimizde ise, Ekrem İmamoğlu, CHP’nin geçmişte verdiği bu kararları görmezden gelerek İstanbul’da “150 kreş” açma vaadinde bulundu. Ancak, geçtiğimiz 6 yıllık süreçte toplamda sadece 81 kreş açabilmişti. Şimdi ise kreşlerin kapatılacağı iddiası üzerinden mağduriyet edebiyatı yaparken, geçmişte partisiyle olan ilişkisini inkâr edercesine davrandı. İmamoğlu, “O tarihlerde inşaat yapıyordum” diyerek, geçmişiyle bağlantısını koparmaya çalışıyordu. Ancak, bu durum partisi üzerindeki sorumluluklarını ve mirasını reddetmekte bir çelişki oluşturdu.
Sonuç olarak, Türkiye’deki siyasi atmosferde kreşler ve eğitim konusundaki mücadele, sadece bir yerel seçim vaadinden ibaret kalmayarak, geçmişten bugüne toplumsal ve siyasi dinamiklerle şekillenen bir mesiyse, bu