Türkiye, son dönemde derin bir ekonomik krizle mücadele ediyor ve bu durum, vatandaşların yaşam standartlarını oldukça zorlaştırmış durumda. Her şeyin aşırı pahalılığı, özellikle de tarım sektörünü olumsuz etkileyerek çiftçilerin üretim yapamaz hâle gelmesine yol açtı. Mazot, su ve işçi maliyetlerindeki artışlar, çiftçilerin kara geçmesini engelleyerek geniş bir zarar yelpazesi oluşturdu.
Ayrıca doğal koşullar da çiftçilerin zararını artıran bir başka etken olarak öne çıkıyor. Yozgat ilinde yeşil mercimek, nohut, hububat ve soğan gibi tarımsal ürünler, kuraklık, doğal afetler, hastalıklar, tarla fareleri ve domuz saldırıları gibi olumsuz faktörlerden ciddi zararlar gördü. Bu durum, yerel çiftçileri zor bir duruma sokarak, üretim yapma yeteneklerini daha da kısıtladı.
Bölgedeki çiftçiler, patates ve şeker pancarına umut bağlarken, patates rekoltesinin yüksek olmasını fırsata çeviremeyince, hasadını tamamladıkları patatesleri satarken sıkıntı yaşadılar. Yüksek maliyetler ve düşük piyasa fiyatları, çiftçilerin ürünlerini maliyetinin altında satmak zorunda kalmasına neden oldu. Geçtiğimiz yıl ile kıyaslandığında yüksek bir rekolte elde eden Yozgat’taki çiftçiler, ihracat kapılarının kapatılması ve iç piyasadaki fiyat düşüşleri nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Ürünlerinin depolarda çürüyüp, çöpe gitmemesi için hemen elden çıkarmaya çalıştılar. Marketlerde kilosu 12-14 lira arasında satılan patatesleri, üreticiler kendi imkânlarıyla pazara çıkarıp, maliyetin altında satmaya çalışmakta.
“Gelecek Seneye Bir Daha Tövbe Yapmayacağım”
Yozgatlı çiftçi Ahmet Erdem, ürünlerini maliyetinin altında satmak zorunda kaldığını belirterek derin bir üzüntü içinde şunları söyledi: “10 liraya veriyorum, ama maliyetim 11 lira 250 kuruşa falan geliyor. Piyasada elden satamıyorsun, başka bir yere de satamadım, ürünlerim elimde kaldı. Bu nedenle fiyatı aşağı indirdik ki elimden çıksın, yoksa çürüyecek. 2 ton 100 kilo ekim yaptım, 6 ton patates çıkardım ama geri anaparamı alamıyorum. Bu iş sadece tohumla olmuyor, işçi maliyetleri de var. Dört gün bir su, beşinci gün tekrar su vermem gerekiyor. Her suyun maliyeti 2 bin 400 lira, 2 bin 300 lira. 12-13 defa su verdim, toplamda 24-25 bin lira sadece suya harcadım. Emeğimiz bu noktaya geldi ve artık bırakmayı düşünüyoruz. Bilmiyorum, çiftçi zaten bitti. Gelecek seneye bir daha tövbe, yapmayacağım.”
Bu çarpıcı açıklamalar, Türkiye’de tarım sektörünün ne denli zor bir dönemden geçtiğini ve çiftçilerin karşılaştığı derin ekonomik problemleri gözler önüne seriyor. Alınan önlemlerin, yaklaşan doğal afetler ve iklim değişikliği ile birlikte çiftçilerin hayatını ve üretme kapasitesini daha da tehdit etmemesi için acil bir dönüm noktası gerektiği ortaya çıkıyor.