Yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından yönetilen İzmir’deki ilçe belediyeleri, kötü yönetim ve israf nedeniyle zamanla ciddi bir borç yüküne maruz kaldı. Bu durumda, finansal sorunlar sadece belediyeleri değil, aynı zamanda bu belediyelere bağlı olarak çalışan esnafları, müteahhitleri ve kamu kurumlarını da etkilemeye başladı. Zaman içerisinde, bu belediyeler, iş yaptıkları müteahhitlere ve diğer ticari partnerlerine olan borçlarını ödeyemez duruma geldi. Sonuç olarak, bazı belediyeler, çalışanlarının maaşlarını ödemekte dahi zorlandıklarını duyurmuştur.
Bu olumsuz durumlar karşısında, 31 Mart seçimlerinde göreve gelen yeni belediye başkanları, borç yükünden kurtulmak için farklı yöntemler arayışına girdiler. Ancak ne yazık ki, bu başkanlar tasarruf etmek ve harcamaları kısmak yerine, belediyelerin mülkiyetindeki gayrimenkulleri satma yoluna gitmeyi tercih etti. Bu strateji, belediyelerin içinde bulunduğu mali sıkıntılardan kurtulmak için kısa vadeli bir çözüm olarak görülse de, uzun vadede daha fazla sorun yaratma potansiyeline sahip olduğu düşünülüyor.
TASARRUF YOK, SATIŞ VAR
İzmir’de yaşanan bu duruma somut bir örnek olarak, CHP’li Çeşme Belediyesinin son satış duyurusu verilebilir. Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli’nin talimatıyla, Alaçatı Mahallesi’ndeki Dikencik Mevkii’nde bulunan 4250 adadaki 9 parselin satışa çıkarıldığı açıklanmıştır. Bu satış ihalesinin, 9 Ocak 2025 tarihinde yapılacağı ve bu gayrimenkullerin satışından belediyenin kasasına toplam 38 milyon 14 bin lira gelir aktarılacağı belirtilmiştir.
Böylece, Çeşme Belediyesi’nin bu satış ile birlikte mali açıdan rahatlatılması hedeflenmektedir. Ancak, bu tür satışların içinde bulunduğu finansal sıkıntıları geçici olarak hafifletmesine rağmen, gelecekte mali yönetim sorunlarına yol açabileceği düşüncesi de gündeme gelmektedir. Uzun vadede bu stratejinin sürdürülebilir olup olmadığı sorgulanmaktadır.
Söz konusu gayrimenkul satışları, sadece finansal durumla ilgili sorunları gündeme getirmekle kalmayıp, aynı zamanda yerel yönetim politikaları ve şehirleşme üzerinde de önemli etkiler yaratabilir. Belediyelerin kaynaklarını nasıl yönettiği ve bu süreçte ne tür stratejilerin benimsendiği, yerel halkın ekonomik durumunu ve sosyal yaşamını doğrudan etkileyen faktörler arasında yer almaktadır.
Sonuç olarak, İzmir’deki CHP’li belediyelerin yaşadığı finansal sıkıntılar, sadece yöneticilerin tercihleriyle ilgili değil, aynı zamanda genel bir yönetim anlayışının ve ekonominin nasıl yönetildiği ile de doğrudan ilişkilidir. Bu durumda, yerel yönetimlerin daha sürdürülebilir, şeffaf ve hesap verebilir politikalar geliştirmesi ihtiyacı giderek daha belirgin hale gelmektedir.