Bilim insanları, insanların içinde bulundukları çevrede nasıl yön bulduklarını anlamak için yeni bir araştırma yapmıştır. Bu çalışma, beynimizde bulunan bir ‘iç sinir pusulası’ adı verilen yapıyı keşfetmiştir. Bu iç sinir pusulası, sinir hücreleri tarafından iletilen elektrik sinyalleriyle, bize yeni bir yöne doğru ilerlemekte olduğumuzu bildirmektedir. Aynı zamanda, bu pusula sayesinde kendimizi farklı bir yönde hareket ettiğimizde de bu değişimi algılayabilmekteyiz.
Birmingham Üniversitesi ve Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen bu çalışmada, 52 sağlıklı katılımcı üzerinde beyin aktiviteleri ve hareket izleme deneyleri gerçekleştirilmiştir. Elektroensefalografi (EEG) yöntemi kullanılarak beyin aktiviteleri kaydedilmiş ve beyindeki elektriksel aktiviteler incelenmiştir. Araştırmacılar, katılımcıların kafa yönündeki fiziksel değişiklikler ile iç sinir pusulasının yön sinyalleri arasındaki ilişkiyi belirlemeyi başarmışlardır. Bu pusulanın, beyin aktivitelerini güncelleyerek yön bulmamıza yardımcı olduğu ve yaklaşık 50 ila 100 milisaniye önce bize bilgi verdiği tespit edilmiştir.
Elde edilen sonuçlar, Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıkların yönlendirme ve yön bulma yeteneklerini nasıl etkilediğini anlamada önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Gelecekte yapılacak çalışmalarda, bu iç sinir pusulasının hafızayla olan ilişkilerinin ve beyin aktivitelerinin nasıl değiştiğinin araştırılması planlanmaktadır.
Elektroensefalografi (EEG), beyin aktivitesinin kaydedilmesi için kullanılan bir tekniktir. Bu teknik, beyin hücrelerinde meydana gelen elektrik sinyallerini ölçerek beyin aktivitelerini kaydedebilmektedir. Tıp alanında sıklıkla kullanılan EEG, beyinle ilgili çeşitli durumların teşhisinde ve izlenmesinde yardımcı olmaktadır. Ayrıca, EEG teknolojisi, beyin-bilgisayar ara yüzleri gibi ileri teknolojilerin geliştirilmesinde de kullanılmaktadır.
Sonuç olarak, bilim insanları tarafından yapılan bu çalışma, insan beynindeki iç sinir pusulasının yön bulma ve yönlendirme süreçlerinde oynadığı önemli rolü açıklığa kavuşturmuştur. Bu bulgular, ileride beyinle ilgili hastalıkların tedavisi ve yönetiminde yeni yaklaşımlar geliştirilmesine yardımcı olabilir.