Emin Çölaşan, Ankara’dan kolay kolay ayrılmayan biriydi. Günlük olarak gazete bürosuna uğrar, gazeteleri okur ve sigarasını yakardı. Bir gün “Gazeteyi özledim, geleceğim” dedi ve gerçekten de geldi. Fiziksel rahatsızlıkları nedeniyle haftada üç gün fizik tedaviye giden Çölaşan, yavaş yavaş iyileşmeye başladığını hissediyordu.
Çölaşan, odasını ve gazetenin atmosferini özlemişti. Eski cep telefonunu masaya koyar, sigarasını yakar ve gazetenin havasını içine çekerdi. Gazetenin sahibi Burak Akbay ve diğer çalışma arkadaşlarının sürekli ilgisi onu duygulandırıyordu. Gazete havasını, sohbetleri özlediğini belirtiyordu.
Özel’in Erdoğan’a gitmesini olumlu bulan Çölaşan, CHP’den beklentilerini dile getiriyor ve AKP’nin köşeye sıkışacağını düşünüyordu. Yerel seçim başarısının yolsuzluklar olmadan kullanılması gerektiğini belirtirken, CHP’ye büyük sorumluluk düştüğünü ifade ediyordu.
Anayasa değişikliği konusuna da değinen Çölaşan, AKP’nin tavrını eleştiriyor ve anayasanın nasıl değişeceğine dair açıklama yapılmadığını belirtiyordu. Siyasette değişim beklemeyen Çölaşan, MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin tutumunu sorguluyor ve Türkiye’de gerilimin azalmayacağını düşünüyordu.
Meral Akşener’in siyaseti bırakmasını olumlu bulan Çölaşan, sağlam duran siyasetçilerin değerini vurguluyor ve MHP’nin durumunu endişe verici buluyordu. Çölaşan, AKP’nin anayasa değişikliği girişiminin partinin ayağına sıkacağını öngörürken, ülkücülerin partilerinin gerilemesini üzücü buluyordu. Sonuç olarak, AKP’nin anayasa değişikliği talebinin sonuçsuz kalacağını düşünen Çölaşan, siyasette gerilimin devam edeceğini ve beklenen değişikliklerin olmayacağını öngörüyordu.