Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) medya kanalları, son dönemde Hayat Tahrir Şam (HTŞ) örgütü ile ilgili yayınlarında, bu grubun, İsrail’e karşı bir başarı elde ettiğini iddia ediyorlar. Bu çerçevede, HTŞ’nin bu durumu, bir nevi pozitivite ile değerlendirilerek kamuoyuna aktarılıyor. Ancak, bu şekilde yapılan yorumlar, uluslararası politikanın karmaşıklığını göz ardı etmesiyle dikkat çekiyor.
Öte yandan, Avrupa Birliği’nin eski Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, HTŞ’nin yaklaşımı ile ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Borrell, HTŞ’nin İsrail’in varlığı ile herhangi bir sorunu olmadığını ifade ederek, bu durumun uluslararası arenada dikkat çeken bir unsur olduğuna işaret etti. HTŞ’nin sadece kendi çıkarlarına odaklandığını vurgulayan Borrell, bu grubun mevcut meselelerden bağımsız hareket ettiğine dikkat çekti.
Borrell, ayrıca Suriye’de yaşanan insanlık dramının sebepleri üzerine de değerlendirmeler yaptı. Suriye’deki mevcut durumun, “acıya neden olan diktatör ve zalim Baas rejimi” tarafından yaratıldığını ifade eden Borrell, bu rejimin düşüşünün önemli bir gelişme olduğunu söyledi. Bu çıkış, Suriye’deki iç savaşın ve politik istikrarsızlığın ardındaki dinamiklere yönelik bir eleştiri niteliği taşıyordu.
Medya tarafından sürdürülen bu iki farklı anlatım tarzı, Türkiye’nin bölgedeki çeşitli gruplarla olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin uluslararası yansımalarını da gözler önüne seriyor. HTŞ’nin, Türkiye’nin desteklediği gruplardan biri olarak bilindiği düşünüldüğünde, bu durum keskin bir çelişki yaratıyor. Türkiye’nin, HTŞ gibi grupları desteklemesi, Batı ile olan ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açabilir.
Sonuç olarak, HTŞ’nin konumu, Türkiye’nin dış politikası açısından oldukça kritik bir öneme sahip. Hem AKP medyasının bu durumu nasıl çerçevelediği, hem de uluslararası şahsiyetlerin ve kurumların bunu nasıl değerlendirdiği, Türkiye’nin stratejik planlarını ve Suriye’deki gelişmeleri doğrudan etkileyebilir. Borrell’in ifadeleri, Avrupa’nın Suriye politikası ve Türkiye’yle olan ilişkileri üzerinde net bir etkiye sahip olabilir. Bu durum, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin uluslararası politikalarını şekillendirecek unsurlar arasında yer alıyor.