Yılın 14 ve 28 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen seçimler sonrasında göreve başlayan yeni ekonomi yönetimi, Türkiye’deki para politikalarında büyük değişikliklere gitmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Faiz Sebep Enflasyon Sonuçtur’ teorisini terk eden yönetim, yüksek enflasyonla mücadele etmek için geleneksel iktisat çizgisine dönmüştür. Politika faizlerinde yapılan artışlar yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelmesini sağlarken, özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra uygulanan ekonomi politikaları Türk lirasının değer kazanmasına ve dövizin yatay seyrinde seyretmesine yardımcı olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’de sürdürülebilir bir ekonomik atmosfer oluşturulamamıştır. Orta Doğu’daki jeopolitik risklerin artması ve ABD Merkez Bankası’nın faiz indirim kararıyla uluslararası yatırımcılar emtia piyasalarına yönlerini çevirmiştir.
Altının tarihi seviyelere ulaşmasıyla birlikte gram altın üst üste rekorlar kırmıştır. Bu durum, Türkiye’deki bireysel yatırımcıları ve şirketleri değerli madenlere yönlendirmiştir. Kapalıçarşı gibi fiziki altın piyasalarında yaşanan talep artışı, altın fiyatlarının TCMB’nin gösterge kurundan bağımsız hale gelmesine neden olmuştur. Altın piyasalarında ‘ikili kur’ rejiminin ortaya çıkmasıyla gram altın/TL fiyatı 3050 lirayı aşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu durum, gösterge kur ile fiziki altın arasındaki makasın daralmasına sebep olmuştur.
Fiziki piyasalardaki altın fiyatları ile TCMB’nin gösterge kurunda görülen farkın yüzde 5’i aşması, ekonomide eski dönemlere dönüş uyarılarına neden olmuştur. Ancak, ons altındaki düşüşlerle beraber ekonomideki anormallikler frenlenmeye başlamıştır. Sonuç olarak, Türkiye’de altın piyasalarında yaşanan gelişmeler ekonomi dünyasında geniş yankı uyandırmıştır. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik istikrarını koruma çabalarının sıkıntılı dönemlerden geçtiğini göstermektedir.