Ankara’da bulunan bir kamu binası, sözde hayvan severler tarafından işgal edilerek bir barınak haline dönüştürüldü. SABAH’ın aktardığına göre, bu kamu binası, geçmiş veya sonrasındaki özelleştirme süreciyle bir bağda yer almış olup, şu an başıboş hayvanların serbestçe dolaştığı bir yer haline gelmiştir. Külliye arazisine sadece 500 metre uzaklıkta konumlanan bu bina, yangın veya başka tehlikeler karşısında güvenlik önleminin bulunmadığı bir durumla gündeme gelmektedir. Ayrıca, binanın trafo bölümünde yer alan yanıcı malzemelerin, çevre kirliliği yaratmasının yanı sıra, bakıma muhtaç hayvanların da can güvenliği açısından tehlike oluşturduğu iddia edilmektedir.
Bu durum yalnızca Ankara’yla sınırlı değil; hayvanseverlik kisvesi altında birçok metruk arazinin barınağa dönüştürüldüğü belirtilmektedir. Özellikle TCDD’ye ait AOÇ lojman bölgesi gibi yerlerin de bu tür işgallere maruz kaldığı ifade edilmektedir. Bakıma muhtaç sokak hayvanlarını belediyeye teslim etmeyerek işgal ettikleri mekanlarda sosyal medya aracılığıyla bağış toplayan bu sözde hayvanseverlerin, metruk yerlerde milyonlarca lira kazandıkları iddia ediliyor. Sosyal medyada sıkça paylaşılan sakat, acı çeken ve hasta hayvan görüntüleri ile vicdanlara dokunarak “bağış” topladıkları da dile getirilmektedir.
Hayvanseverlik adı altında zor şartlarda yaşayan bir kitle oluşturmayı başaran bazı kişiler, yüklü miktarda gelir elde etme yolunu tercih etmişlerdir. Örneğin, sosyal medyada ‘Köpekvelisi’ olarak bilinen Buket Özgünlü Boyacı, ‘Yaşama Tutunan Patililer Derneği’ aracılığıyla sokak hayvanlarına yardım etme bahanesiyle büyük miktarlarda para toplayabilmiştir. Şanlıurfa’da kuduz olduğu öne sürülen 27 köpeği izinsiz sahiplenip Ankara’ya getirdiği tespit edilen Boyacı, bu durumun ardından tutuklanmıştır. Bu tür uygulamaların, hayvanların bakımı ve korunmasıyla uzaktan yakın bir ilgisi olmadığı, bilakis bir kazanç aracı haline dönüşmesi dikkat çekmektedir.
Tüm bu gelişmeler, yasal olmayan bir şekilde hayvan barınaklarının işletilmesi ve metruk alanların işgal edilmesi durumlarında, hem hayvanların hem de çevrenin ciddi şekilde tehlikeye atıldığını göstermektedir. Zamanla bu durum, yerel yönetimlerin ve hayvansever toplulukların dikkatini çekmiş ve birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Hayvan hakları savunuculuğu adı altında büyük bir riyakarlığın baş gösterdiği bu örnekler, kamuoyunun her kesiminden tepki toplamaktadır.
Sonuç olarak, hangi amaçlarla olursa olsun, bir sağlık sorununa veya çevre tehlikesine yol açacak türden davranışların cezasız kalmaması ve bu tür eylemlerin ciddi bir şekilde araştırılması gerektiği açıktır. Hayvanların ve insanların ortak yaşam alanlarının korunması, toplumun genel sağlığı açısından son derece önemlidir. Bu nedenle, sözde hayvanseverlik adı altında yapılan uygulamaların denetlenmesi ve yasal çerçevede ele alınması elzemdir.