Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 1938 yılı, pek çok insan için sıradan bir yıl olmanın ötesinde, Türkiye’nin efsanevi lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yılını temsil etmektedir. 10 Kasım, her yıl derin bir özlemle anılan bir tarih haline geldi. O gün güneş, soğuk bir kasım sabahında doğmadı ve Türkiye, 780 bin kilometrekareye yayılan topraklar üzerinde büyük bir lideri kaybetmenin yasını tutuyordu. Atatürk, geride bıraktığı mirasıyla Türk milletinin ezeli önderi olarak hatırlanacak ve vatana olan sevgisini daima örnek göstermeye devam edecekti. “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” sözü ise onun vizyonunun en güzel örneklerinden biridir. Atatürk’ün ölümünün ardından ise 1929 yılında bir Hint mihracesinin hediyesi olan gizemli halı, çeşitli tartışmalara ve spekülasyonlara yol açtı.
Pera Palas Oteli, Türkiye’nin ilk Avrupa standartlarında oteli olmakla birlikte, tarihi boyunca birçok gizemli olaya ev sahipliği yapmıştır. 1895 yılından itibaren pek çok ünlü isme kapılarını açan bu otel, Agatha Christie gibi edebiyat devlerinin de tercih ettiği bir mekan olmuştur. Ancak bu otelin en özel misafiri, hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Çanakkale Savaşları’ndan sonra, İstanbul’un işgali döneminde de stratejik bir öneme sahip olan Pera Palas, Atatürk’ün birçok tarihî kararında ve buluşmasında ev sahipliği yapmıştır. Müzeleştirilen odasında, Atatürk’e ait eşyalarla beraber, ona hediye edilen ve üzerindeki sembollerle dikkat çeken halı sergilenmektedir.
Bu seccade görünümündeki halı, Atatürk ile görüşmek isteyen meçhul bir Hint mihracesi tarafından hediye edilmiştir. Ancak halının üzerindeki sembollerin gizli anlamları, Atatürk’ün ölümünden sonra dikkat çekmeye başlamıştır. Halıda yer alan saat motifi, 09:07’yi göstermekte ve birçokları tarafından Atatürk’ün ölüm tarihine işaret ettiği iddia edilmektedir. Ayrıca, bu halının sahip olduğu fil motifleri ve şamdan sembolleri, çok derin anlamlar taşımaktadır. 10 adet şamdanın, 10 Kasım tarihine atıfta bulunduğu düşünülmekte ve kasımpatı simgesi ile ilişkilendirilen bu sayı, hüzün ve yalnızlık temalarını temsil etmektedir.
Atatürk, yaşamı boyunca birçok sağlık sorunu ile boğuşmuş, özellikle sıtma hastalığı ile mücadelesi dikkat çekmiştir. Dr. Eren Akçiçek’in yaptığı araştırmalarda, Atatürk’ün sağlıklı bir bünyeye sahip olmasına rağmen birçok zorluğun üstesinden geldiği görülmüştür. Sırtında birçok yara almış, difteri hastalığını geçirmiş ve hayatı boyunca pek çok travmaya maruz kalmıştır. 1938’e gelindiğinde, sağlık durumu ciddi bir şekilde kötüleşmiştir ve bu dönemde çeşitli tıbbi müdahalelere maruz kalmıştır. Özellikle karnındaki sıvı birikimi, Atatürk’ün son günlerinde ciddi bir sorun teşkil etmiştir.
1938 yılı, Atatürk için bir veda yılıydı. Sağlık sorunları artmış, 1 Haziran 1938’de Savarona Yatı’nda doktoruyla yaptığı görüşmelerde kendisinin normalden farklı bir sağlık durumu yaşadığını fark etmiştir. Eylül ve Kasım aylarında karın bölgesinden toplamda 26,5 litre sıvı alınmış, bu süreçte sağlığı giderek bozulmuştu. 10 Kasım 1938 sabahı, Türk milleti için soğuk bir gün oldu ve acı dolu bir hüzünle karşılandı. Atatürk’ün ölüm haberi Türk ulusunu derinden etkileyerek, herkes için büyük bir kayıp anlamına geldi. Hekimlerin yapmayı önerdiği otopsi, Atatürk’ün hatırasını inciteceği gerekçesiyle reddedilmiş, hastalıklarının teşhisinin gecikip gecikmediği ve ölüm sebebi üzerine birçok sor