“`html
SABAH, Avrupa’nın Suriye’nin geleceğine yönelik tutumunu uzmanlara sordu:
Prof. Dr. Serhat Ulağlı: Suriye’nin geleceği sadece bölgeyi değil tüm dünyayı ilgilendiren bir boyuta ulaştı. ABD ve İsrail’in emperyalist politikalarına Avrupa’nın da destek vermesi durumunda oluşacak istikrarsızlık Avrupa’yı da olumsuz etkileyecek. Toprak bütünlüğünün sağlanamaması geri dönüşleri durdurabilir. Bu Avrupa’yı da olumsuz etkileyecektir.
Prof. Dr. Ahu Tuğba Karabulut: Suriye’de kurulacak yeni hükümetin, Avrupa Birliği gibi bölgesel entegrasyonlar ve Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak projeler geliştirmesi, sığınmacılara girişimcilik ve istihdam için yatırım olanakları sağlaması uygun olacaktır. Zamanla da ülkenin ekonomik açıdan toparlanması amacıyla ihracat, ithalat ve doğrudan yabancı yatırımlar için hukuki mevzuatı şekillendirmesi gerekecek. Ülkede altyapı yatırımları için de uluslararası kuruluşlardan destek alınarak projeler yapılması gerekir.
“`
Suriye’nin geleceği üzerine tartışmalar, hem bölge ülkeleri hem de dünya genelinde büyük bir endişe kaynağıdır. Avrupa’nın Suriye’ye yönelik politikaları üzerinde yapılan değerlendirmeler, bu ülkenin içinde bulunduğu karmaşık durumu ve bunun uluslararası ilişkiler üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Prof. Dr. Serhat Ulağlı, Suriye’nin geleceğinin sadece bölgesel bir mesele olmadığını, aksine tüm dünya genelini etkileyen bir boyutta olduğunu vurgulamıştır. Ulağlı, ABD ve İsrail’in emperyalist politikalarının Avrupa’nın tutumunu etkileyebileceğine ve dolayısıyla ortaya çıkacak bir istikrarsızlığın Avrupa’yı da olumsuz yönde etkileyeceğine dikkat çekmektedir. Özellikle toprak bütünlüğünün sağlanamaması durumunun, sığınmacıların geri dönüşünü durdurmasının yanı sıra, Avrupa ülkeleri için de büyük sorunlar doğurabileceğinin altını çizmektedir.
Diğer bir uzman olan Prof. Dr. Ahu Tuğba Karabulut ise, Suriye’de kurulacak yeni hükümetin işleyişine dair önemli önerilerde bulunmaktadır. Karabulut, Suriye hükümetinin Avrupa Birliği gibi bölgesel entegrasyonlarla ve Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapması gerektiğini belirtmiştir. Böylelikle, sığınmacılara yönelik girişimcilik ve istihdam sağlamak amacıyla yatırım projeleri geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu süreçte, Suriye’nin ekonomik açıdan toparlanmasının önemi vurgulanarak, ihracat, ithalat ve doğrudan yabancı yatırımlar için ihtiyaç duyulan hukuki mevzuatın şekillendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Ayrıca, altyapı yatırımları konusuna da değinen Karabulut, uluslararası kuruluşlardan alınacak destekle çeşitli projelerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayıp, bu adımların Suriye’nin yeniden inşası açısından kritik öneme sahip olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, uluslararası işbirliklerinin güçlendirilmesi, Suriye’nin içsel dinamiklerinin yeniden yapılandırılmasına yardımcı olabilir. Dolayısıyla, Avrupa’nın tavrı, sadece Suriye için değil, tüm bölge için belirleyici bir faktör haline gelmektedir.
Özetle, Suriye’nin geleceği, Avrupa’nın tavırları ile doğrudan ilişkilidir. İki akademisyenin görüşleri, bu karmaşık sürecin uluslararası boyutunu ve Suriye’nin yeniden inşasının gerekliliklerini ortaya koymaktadır. Savaş sonrası dönemde Suriye’nin stabil bir yapıya kavuşması, hem Suriye halkı hem de Avrupa için hayati önem taşımaktadır.