Gazeteci İsmail Saymaz, Cumhurbaşkanlığı uçağında uygulanan “soru yasağı” iddialarıyla dikkatleri üzerine çekti. Saymaz, bu yasağın, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle ilgili bir durumdan kaynaklandığını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar adaylığına yönelik Bahçeli’nin yaptığı açıklamaların sorulmaması için getirildiğini öne sürdü. İddialara göre, gazetecilere bu konu hakkında üç defa uyarı yapıldığı ifade edildi.
İsmail Saymaz’ın bu iddialarına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aynı uçakta bulunan Habertürk Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır yanıt verdi. Çakır, sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada, kendisine böyle bir uyarı ya da telkin yapılmadığını vurgulayarak, “Ülke gündemine dair tüm sorular Sayın Cumhurbaşkanı’na soruldu. Kısıtlı süre içinde gerçekleşen sohbet esnasında tüm sorularımıza yanıt verildi.” diyerek Saymaz’a yanıt vermiştir. Ayrıca, Çakır, Saymaz’ın kendisini zan altında bıraktığını ifade ederek, düzeltme talep etti.
“Sorulduysa Cevabı Nerede?”
Fevzi Çakır’ın açıklamalarına karşı İsmail Saymaz, İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamayı paylaşarak, iddialarının arkasında durdu. Saymaz, “Hiçbir gazeteciyi hedef almadım ve kimseyi zan altında bırakmadım. Kaynaklarıma güveniyorum. Eğer söz konusu soru sorulduysa, İletişim Başkanlığı’nın metninde neden yer almıyor? Sorulduysa cevabı nerede?” şeklinde bir karşılık verdi. Bu tartışma, medyada geniş yankı bulurken, kamuoyunda da çeşitli yorumlara neden oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 8 Kasım 2023 tarihinde Macaristan’ın başkenti Budapeşte’den dönüşünde gerçekleştirilen uçak yolculuğunda gazetecilere çeşitli açıdan açıklamalarda bulunduğu biliniyor. Ancak, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin yaptığı açıklamalar hakkında herhangi bir soru sorulmaması durumu, gözlerden kaçmadı. Bu bağlamda, Saymaz’ın iddiaları kamuoyunda dikkat çekerken, gazetecilik etiği ve soru sorma özgürlüğü gibi konular da yeniden tartışma konusu haline geldi.
Tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde, medyanın bağımsızlığı ve gazetecilerin soru sorma hakkının korunması gerektiği bir kez daha ön plana çıktı. Medya mensuplarının devletle olan ilişkileri ve bu ilişkilerin sorgulanabilirliği, toplumda demokrasinin ne denli önemli bir unsur olduğunu hatırlattı. Bu tür tartışmalar, ülkedeki basın özgürlüğü ile ilgili endişeleri de beraberinde getiriyor.
Öte yandan, gazetecilerin bilgi edinme hakkı ve kamuoyunu aydınlatma görevleri doğrultusunda, siyasi figürlerle yapılan görüşmelerde şeffaflık talep etmeleri önem arz ediyor. Saymaz’ın ve Çakır’ın karşılıklı açıklamaları, özellikle Türkiye’de medya ortamının nasıl bir baskı altında çalıştığını ve gazetecilerin bu baskılara karşı nasıl bir tutum sergilediklerini göstermektedir. Günümüzde, bu tür tartışmaların artması ve gazetecilik anlayışının sorgulanmaya devam etmesi, toplumun her kesiminden dikkatle takip edilmesi gereken bir durumdur.