CHP’nin 6. Genel Başkanı Deniz Baykal, istifa ettikten sonra evinden pek çıkmıyor, belli isimler dışındakilerle de görüşmüyordu. Bu suskunluğu uzun süre devam etti. Evinin bulunduğu Angora Sitesi’nin yöneticisi Mehmet Kemal Ünsal, daha önce bürokraside önemli görevlerde bulunmuştu. Bir gün Baykal’ı ziyaret etti, “Sayın genel başkanım, komşularınız sizi özledi. Lokalimize hiç değilse çay/kahve içmeye buyurun. İzninizle bir sohbet toplantısı düzenleyelim” dedi.
Baykal, memnun oldu. Angora Evleri Sitesi yönetim binasının alt katında 100 kişilik bir salon vardı. Baykal’ın sohbete geleceği duyuruldu. Sohbet toplantısı, 10 Şubat 2014 tarihinde gerçekleşti.
Deniz Baykal’ın uzun bir aradan sonra konuşmaya başlaması tabii ki ilginç olacaktı. Ancak, tanıdığım Deniz Baykal’ın, özellikle bazı sorulara verdiği cevabın da yazılmasını isteyebileceğini tahmin ediyordum. Baykal’ın konuşacağını öğrenince gittim. Salonun arka tarafına, duvar kenarına oturdum. Baykal’ın beni görmemesini istiyordum. Toplantı sonunda da Baykal’a yine hiç görünmeden ayrılacak, doğruca söylediklerini gazetemize yetiştirecektim. Aynen öyle yaptım.
Eve gidip bilgisayarı daha yeni açmış, haberin başlığını yazıyordum. Baykal, “Apo, yarın Meclis sıralarına oturursa sakın şaşırmayın” dedi. Hemen ardından, siyaset yasağı nedeniyle milletvekili seçimine katılamayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, siyaset yasağının kaldırılmasına niçin “Evet” dediğini anlatmaya başladı. Evet, çok çarpıcı bilgiler Baykal’ın konuşmasında arka arkaya geliyordu. Komşuları, kendisine değişik konularda sorular yöneltiyordu.
Notları almış, Baykal’ın konuşmasını yazmaya başlamıştım. Telefonum çaldı. Arayan Deniz Baykal’dı. Bana, “Şu anda ne yazdığını biliyorum. Lütfen bunları yazmayın. Orası aile toplantısıydı. Seni görmediğimi sanıyordun. Bana görünmeden gittiğinin de farkındayım” deyip ardından bir kahkaha attı.
En azından diğer bölümleri yazmak istediğimi söyleyince, “Peki onları yazabilirsin” dedi.
Angora Evleri Sitesi’nde, ev satışı yapılırken “Deniz manzaralı” olanlardan söz ediliyormuş. Yönetici Mehmet Kemal Ünsal, “Deniz Baykal’ın evini gören evler için ‘Deniz manzaralı’ deniliyormuş. Önü açık, üstelik ‘Deniz manzaralı’ olunca, evin değeri de yüksek oluyordu” demesi gülüşmelere yol açmıştı. Baykal da hayli gülmüştü.
Basına açıklamaları yapmayan Baykal’ı, komşuları can kulağıyla dinlemeye başladı. İşte o gün “Yazılmasını istemediği bölümler” dışında şunları söylemişti:
“Türkiye, Cumhuriyet kuşağı insanların hiçbirinin tanık olmadığı, tahmin etmediği bir tabloyla karşı karşıya. 4 bakan birden yolsuzluklar nedeniyle istifa ettiriliyor, çocukları tutuklanıyor, bakanlarla ilgili fezlekeler TBMM’ye gelemiyor, görevdeki Adalet Bakanı hakkında iki fezleke hazırlanıyor. Bu tabloyu ortaya koyan yargı mensupları, emniyet mensupları yerlerinden ediliyor ve hepimiz bunu seyrediyoruz. Tartışılanların doğru olup olmadığı konusunda kamuoyunun ilgisi kapatılmaya çalışılıyor. Medya, internet baskı altına alınıyor. Sanki yapılanlar doğal bir şeymiş gibi unutturulmaya çalışılıyor ve bunda da mesafe alınıyor.
Ülkede yaşananlar vahim. Yolsuzluk ayağa düşürülüyor, korku, kaygı konusu olmaktan çıkarılıp sıradanlaştırılıyor. Yolsuzluğu olanlardan medet umulması, bunların itibar görmesi, toplumun yolsuzluklara alışmaya başlaması gibi bir süreci yaşıyoruz. Bugün yolsuzluklar takip edilebilir olmaktan çıkmış, sisteme, hukuka egemen olur hale gelmiştir.
Ülkede bu kadar vahim olaylar oluyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Sanki yolsuzluklar yokmuş gibi gereği yerine getirilmiyor, hukuk yok sayılıyor. Herkes, olaylara karşı daha etkin, yaygın demokratik tepkinin konulmasını istiyor. Bu tepkiler barışçıl olmalı. İnsanlar da tepkiyle ikna edilir. Türkiye’de, tepkiyi ortaya koymada üzerimize düşeni yapmıyoruz. Tepkiyi organize etmesi gereken muhalefet partileridir. Kontrol altındaki medya demokratik tepkiyi teşvik etmediği gibi, kontrol altında olduğu için tepkiyi farklı yöne çekip yansıtıyor. Çok ciddi tepkiyi organize etmemiz lazım.
Cumhurbaşkanının partilerüstü olması gerekir. Kendisi yakın dostum olan Abdullah Gül, partinin üç önemli isminden birisiydi. O, yürütmeyle işbirliğini kesmemişse, yanlışlıklara karşı etkin müdahale gelmez. 5 yıllığına seçilen Cumhurbaşkanına 15 gün ihtiyaç olur. Bu da kriz dönemidir. Böyle durumlarda birinin, sapıtan yürütmeye karşı ‘dur’ demesi lazım. O yüzden günlük siyasetin üstünde görev yapmak zorunda. Cumhurbaşkanı iktidarın önünü kesmeyecek ama toplumun temel değerlerini taşıyan birisi olmalı.”
Baykal’ın 10 yıl önce dikkat çektiği tehlikeler bugün daha da artmış durumda. Rahmetli Ozan Arif de, yıllar önce Öcalan için şunları yazmıştı:
“İmralı’dan o melun çıkarsa da şaşmayın / Bunlar onu Meclis’e sokarsa da şaşmayın / Yakasına madalya takarsa da şaşmayın / Şehitlerin öcünü almaktan caydı bunlar / İhanetin adını ‘açılım’ koydu bunlar.”