Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin, yaya geçişleri ve trafik ışıklarının bulunduğu caddelerde Kürtçe uyarı yazıları yazmasıyla başlayan olaylar, Diyarbakır Valiliği tarafından silinmesiyle devam etti. Ancak belediye, valilik tarafından silinen Kürtçe yazıları tekrar yazdı. Bunun üzerine valilik, belediyenin tekrar yazdığı Kürtçe yazıları bir kez daha sildi.
Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, farklı dillerde kamusal hizmete erişim konusunun Türkiye’deki mevzuata uygun olduğunu savundu. Özdemir, Türkiye’de yapısal ve anayasal açıdan bu tür uygulamaların hukuki bir problem oluşturmadığını belirtti. Özdemir ayrıca, Kürtçe trafik yer yazılarının 15 yıldır kullanıldığını ve bu uygulamanın yerel halk tarafından benimsendiğini ifade etti.
Özdemir, Kürtçe yazıların silinmesinin gerekçesi olarak İçişleri Bakanlığı’nın 26 Temmuz tarihinde yayımladığı genelin gösterildiğini aktardı. Bu genelgeye dayanarak, valiliğin belediyenin Kürtçe trafik yazılarını silme kararını aldığı belirtildi. Ancak belediye, bu duruma karşı çıkarak Kürtçe uyarı yazılarını yeniden yazdı.
Yaşanan bu olaylar, Kürtçe dilinin kamusal alanlarda ve günlük hayatta kullanılması konusunda Türkiye’deki çeşitli kesimler arasında tartışmalara neden oldu. Kimi taraf, farklı dillerin kullanımının zenginlik olduğunu savunurken kimi taraf ise tek dil ve birlikteliğin ön planda olması gerektiğini vurguladı. Bu tartışmalar, ülke genelinde dil ve kültürel haklar konusundaki hassasiyetleri bir kez daha gündeme getirdi.
Sonuç olarak, Diyarbakır’da yaşanan Kürtçe trafik yazıları olayı, Türkiye’nin dil ve kültür konularındaki çeşitliliği ve zenginliğiyle başa çıkma şeklini gözler önüne serdi. Öte yandan, devletin resmi dil politikaları ve yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda da geniş çaplı bir tartışma başladı. Bu olaylar, Türkiye’deki dil ve kültür politikalarının geleceği üzerinde de derin düşüncelere sebep olacağa benziyor.