Görevden alınan ve yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer hakkında, tutukluluğuna itirazda bulunulmuştu. Avukatları tarafından 7. Sulh Ceza Hakimliği’ne sunulan itiraz dilekçesinde, Özer’in tahliyesi talep edildi. Dilekçede, “Bir kişiyi suçlu ilan etmeden özgürlüğünün kısıtlanması, hukuk sisteminin insan onuruna ve özgürlüklerine saygılı işleyişine aykırıdır” ifadelerine yer verildi.
Yasal prosedür gereği, itiraza 3 gün içinde karar verilmesi gerekirken, 11. Asliye Ceza Mahkemesi, itirazı aynı günün akşamında reddetti. Mahkeme, kararında, soruşturma sürecindeki gizli tanığın ifadesinin yeni elde edildiğine dikkat çekti. Gerekçede, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluşması için eylemlerin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk göstermesi gerektiği ifade edilerek, “Somut olayda, şüphelinin üzerine atılı suçun oluşması için gerekli unsurların yeterli derecede mevcut olmadığı” yönünde yorumlarda bulunuldu.
Mahkemenin gerekçesinde, Özer’in adı geçen eylemlerinin mahiyeti açısından değerlendirildiğinde, Abdullah Öcalan ve bazı akademisyenlerin demokratik özerklik projesi kapsamında ilgisinin olduğu belirtilmiş; ancak bu durumun yeterli delil sayılmadığı vurgusu yapıldı. Gizli tanık beyanlarının tek başına hükme esas alınmasının mümkün olmadığına dikkat çekildi. Gizli tanığın ifadesinde geçen eylemlerin, belirli bir organik bağ veya temsil ilişkisi olmaksızın gerçekleştirilemeyeceği, bu nedenle suçun oluşmasının zor olduğu sonucuna varıldı.
Gizli tanığın ifadesine dayanarak değerlendirme yapıldığında, toplanması gereken diğer delillerin varlığının ve şüphelinin tutuklulukta geçirdiği sürenin orantılı olduğu da mahkeme kararında yer aldı. Yapılan incelemeler neticesinde, itirazın reddedilmesinin gerekçeleri içinde, gizli tanığın beyanlarının somut delil olarak nitelendirilebileceği ifade edildi. Nihayetinde, itirazın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na tebliğ edilmesine ve dosyanın aynı kuruma iade edilmesine karar verildi.
Bu süreç, Türkiye’deki hukuk sisteminde toplumun özgürlükleri ve güvenliği üzerindeki tartışmaları da bir kez daha gündeme getirdi. Mahkemelerin, gizli tanık ifadesine dayanarak verdikleri kararlar, adaletin sağlanması için gerekli olan kanıtların toplanması ile tutukluluğun geçerliliği konusunda belirsizlikler yaratmaktadır. Ahmet Özer’in davası, kamuoyunda geniş yankı bulmuş ve yerel yönetimlerin seçimle iş başına gelen yöneticileri üzerindeki hukuki denetimimin boyutlarını sorgulatan bir örnek haline gelmiştir. Bu tür davalar, Türkiye’nin siyasi iklimi ve yönetim anlayışı açısından da önemli bir akıma işaret etmektedir.
