Şubat ayı itibarıyla Türkiye’de genç nüfusta %15’e ulaşan işsizlik oranı, ülkenin dört bir yanında özellikle öğrenciler tarafından iktidara yönelik artan tepkilerin nedenlerini açıkça ortaya koyuyor. Gençler, gelecekteki iş olanaklarının azlığı ve ekonomik belirsizlikler gibi faktörler nedeniyle kaygılı bir dönemde bulunuyorlar. Bu durum, sosyal ve siyasi bir harekete dönüşerek, çeşitli protesto ve eylemlere neden oluyor.
Türkiye’deki genç işsizlik oranının yüksekliği, ekonomik kriz, ekonomik büyüme eksikliği ve istihdam alanındaki daralmalarla sıkı sıkıya bağlantılı. Gençler, mezun olduktan sonra iş bulma konusunda zorlanırken, aynı zamanda okula devam eden öğrencilerin de gelecekte benzer sorunlarla karşılaşacakları endişesi hâkim. Bu nedenle, genç nüfusun işsizlik sorununu çözme çabaları, toplumsal bir hareketin filizlenmesine katkı sağlıyor.
Özellikle üniversite öğrencileri, işsizlik oranlarının bu kadar yüksek seyretmesinin yanı sıra, hükümetin ekonomi politikalarından ve eğitim sisteminin yetersizliğinden dolayı da rahatsızlık duymakta. Öğrenciler, iş bulabilmek için aldıkları eğitimin yetersiz olduğunu düşünürken, bu durumun da gelecekte iş bulma şanslarını düşürdüğünü fark ediyorlar. Hükümetin bu konudaki etkisizliği ve durumu iyileştirme çabalarının yetersiz kalması, gençleri sokağa dökmeye iten başlıca sebepler arasında yer alıyor.
Son zamanlarda yapılan bazı anketlerde, gençlerin %60’dan fazlasının, hükümetin genç işsizliği konusunda yeterli önlemleri almadığını ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği görülmekte. Gençler, yükseköğrenim alanındaki atılımların yanı sıra istihdam politikalarının da bir an önce gözden geçirilmesini talep ediyor. İş görüşmelerinde ihtiyaç duyulan beceri setlerinin yanı sıra mezuniyet sonrası işe yerleşme oranlarının artırılması, gençlerin öncelikli beklentileri arasında yer almakta. Bu belirsizlik ve güvensizlik ortamı, gençlerin hayatını önemli ölçüde etkilenirken, sosyal sorunları da derinleştiriyor.
İşsizlik oranları artarken, gençlerin iş bulma mücadeleleri aynı zamanda sosyal adalet talepleri ile birleşiyor. Öğrenciler, toplumsal eşitsizliklerin ve kayıtsız iş gücünün artmasından endişe ederken, bu durum onları daha fazla ses çıkarmaya yönlendiriyor. Eğitim sisteminin, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına nasıl adapte olacağı konusunda hükümetin daha etkin ve proaktif bir yaklaşım sergilemesi bekleniyor.
Hükümetin gençlere verdiği mesajlar ve destekleyici politikaların eksikliği, bu gruptaki insanların motivasyonunu azalttığı gibi, toplumsal huzursuzluğu da arttırıyor. Öğrenciler, yalnızca iş bulma mücadelesi vermekle kalmayıp, aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliği, sosyal hizmetlerin artırılması ve demokratik hakların korunması gibi daha geniş konular üzerinde de durarak, bu meselelerin çözülmesi için mücadele veriyorlar.
Bir diğer dikkat çekici nokta da, gençlerin sosyal medyayı kullanarak örgütlenmeleri ve taleplerini geniş kitlelere ulaştırmaları. Özellikle Twitter ve Instagram gibi platformlar, gençlerin seslerini duyurmasında etkili bir araç haline gelmiş durumda. Bu dijital platformlar sayesinde, gençler sadece kendi yerel ellerinde değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası bir topluluk oluşturarak daha büyük bir etki yaratmayı hedefliyor.
Türkiye’nin her yerinde yapılan protesto ve gösterilere katılımın artması, bu durumun ne kadar derin bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Eğitim, istihdam, sosyal adalet ve eşitlik talepleri, gençlerin gündemine hakim ve bu alandaki taleplerinin pek çok kesim tarafından desteklenmesi, hükümetin bu konulardaki politikalarını gözden geçirmesine neden olabilir. Her ne kadar hükümetin bu taleplere duyarsız kaldığı yönünde eleştiriler olsa da, gençlerin kararlılığı ve iradesi,