Olay geçen yıl 26 Mayıs’ta, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşandı. Üsküdar’da seçim çalışmalarına katılan dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun içinde bulunduğu otobüsün geçişi sırasında, karşısına geçip eliyle Millet İttifakı’nın da sıkça kullandığı kalp işaretini yapan İsmail İshak Arslan’ın, bu hareketi nedeniyle gözaltına alındığı iddia edildi. Arslan’ın gözaltına alınıp, siyah bir araca bindirilerek darp edildiği görüntüler sosyal medyada büyük tepki topladı. İsmail İshak Arslan, kendisini gözaltına alan ve darp eden polisler hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Polis memuru hakkında soruşturma tamamlandı ve savcılıkça hazırlanan iddianamede, Arslan’ın kalp işareti yapmasının ardından alanda görevli polis memurlarının müdahalede bulunarak ekip aracına bindirmek istedikleri, 4-5 polis memurunun Arslan’ı tekme ve yumrukla darp ettikleri, Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nde görev yapan polis memuru Suat S.’nin de Arslan’ı darp ettiği ve Arslan’a vurduğunun tespit edildiği belirtildi. İddianamede yer alan doktor raporunda, İsmail İshak Arslan’ın hayati tehlike geçirmeksizin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı değerlendirildi.
Polis memurunun “Sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kasten yaralama” suçundan 6 aydan 1,5 yıla kadar hapis cezası istendi. Arslan’a karşı darp eyleminde bulunan diğer polis memurları hakkındaki soruşturma dosyasının ayrıldığı ve haklarındaki soruşturmanın devam ettiği öğrenildi. Olayın kamuoyunda yarattığı tepki ve adalet arayışı devam etmektedir. Arslan’ın yaşadığı darp olayı, polis memurlarının görevlerini kötüye kullanması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması bakımından önemli bir örnek olmuştur. Bu tür olayların yaşanmaması ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli adımların atılması gerekmektedir. Herkesin hukuk önünde eşit olduğu ve insan haklarına saygı gösterilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, İsmail İshak Arslan’ın yaşadığı darp olayı, adalet sistemi ve polis gücünün denetlenmesi açısından önemli bir dönemeç olmuştur. Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalınarak, benzer olayların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması hayati önem taşımaktadır. Herkesin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve güvence altına alınması gerekmektedir. Bu tür vakalarda adaletin tecelli etmesi ve suçluların cezalandırılması, toplumsal barışın ve güvenin sağlanması açısından büyük bir öneme sahiptir.