Mehmet Pehlivan’ın Açıklamaları ve Ekrem İmamoğlu’nun Diploma Tartışması
Mehmet Pehlivan, güncel tartışmaları gündeme getirerek Ekrem İmamoğlu’nun diplomasıyla ilgili önceden yaşanan olayları hatırlattı. 2019 yılında başlayan diploma tartışmaları, o yıl boyunca çeşitli platformlarda ele alındı. Özellikle CİMER üzerinden yapılan şikayetler sonucunda, İstanbul Üniversitesi’nin 27 Mart 2020 tarihinde konuyla ilgili bir değerlendirme yaptığı belirtildi. Üniversite, bu süreçte usulsüzlük olmadığına dair bir görüş bildirdi. Ancak, tartışmalar bir süre sessiz kaldıktan sonra, yaklaşık 4 ay önce yeniden alevlendi. Pehlivan, bu yeniden gündeme gelişi sorgulayarak bunun sadece itibarsızlaştırma amacı güdüp gütmediği ya da hukuken bir zemine oturtulmak istenip istenmediği sorularını gündeme getirdi.
Pek çok kişinin bildiği gibi, İstanbul Üniversitesi 2020 yılında CİMER’e yapılan bir başvuru üzerine konuyu incelendi. İşletme Fakültesi, İmamoğlu’nun başvurusunu değerlendirerek uygun buldu ve gerekli şartların sağlandığına dair bir cevap verdi. Pehlivan, Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişinin hukuken doğru olduğuna dikkat çekti. Öğrenci İşleri ile ilgili birimler, İmamoğlu’nun başvurusu ile ilgili olarak 1982 ve 1990 tarihli yönetmeliklerin gerekliliklerini karşıladığını açıkladı. Bu durum, Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişinde herhangi bir usulsüz durumun olmadığını gösteriyordu.
Pehliyan, kamuoyuna yansıyan Dekanların istifasıyla ilgili gerçeklerin bilinmediğini belirtti. Ekrem İmamoğlu, İstanbul Üniversitesi’ne ilişkili bir ifade verirken, bilgi alınabilecek kişiler arasında Özalp Tozan adında bir isim belirtti. Bu bağlamda, Tozan’ın ifadeye çağrıldığına dair haberlerin olduğunu ifade eden Pehlivan, bu durumun nedenini ve çelişkileri sorguladı. İleri sürdüğü hususlar arasında, savcılığın neden Özalp Tozan’ı şüpheli olarak çağırdığını, ayrıca bu çağrının altında yatan sebeplerin ne olduğunu sorgulayarak kamuoyuna önemli bir soru yöneltti: “Savcılık bu kişiyi baskı aracı olarak mı kullanıyor?”
Pehlivan, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 145. maddesine atıfta bulunarak, bir kişinin şüpheli olarak ifadesinin alınması için suçlamanın net bir şekilde tanımlanması gerektiğini ifade etti. Ancak, Özalp Tozan’ın şüpheli olduğunun bile net olmadığı, konuya dair net bir suçlamanın olmadığına dikkat çekti. Burada önemli bir sorunun, İmamoğlu’nun yatay geçişiyle ilgili yapılan soruşturmanın temel dayanağını oluşturan YÖK raporu olduğuna işaret etti.
Ekrem İmamoğlu, 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’nin yatay geçiş ilanıyla başvurduğunda, bu ilana başvuran sadece İmamoğlu değil, aynı zamanda onun gibi 60’a yakın genç öğrencinin daha bulunduğu belirtildi. Pehlivan, üniversitenin bu tür başvuruları değerlendirdiğini ifade ederek, İmamoğlu’nun durumu üzerinden İstanbul Üniversitesi’nin yönlendirilmediğini ve herhangi bir iltimasın söz konusu olmadığını vurguladı. Kamuoyunda yaratılan yanlış algının aksine, bu durumun tamamen resmi kriterlere dayandığını ifade etti.
Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişinin, 1982 tarihli yönetmelik çerçevesinde uygun olduğu belirtilerek, söz konusu YÖK raporunun hataları üzerinde durdu. Bu raporda, Girne Amerikan Üniversitesi’nin tanınmadığı dönemde başvurusunun yapılmasına dayanarak “usulsüzlük” yapıldığı iddiasının temelsiz olduğu ifade edildi. Pehlivan, yatay geçişin gerçekleştiği tarihte tanınma ve denkliğin şart olmaması nedeniyle İmamoğlu’nun başvurusunun geçerli olduğunu savundu. Ayrıca, bu konuda yapılan iddiaların huk
