Zeynep Dilara Akyürek’in Milliyet.com.tr için kaleme aldığı yazıya göre, 23 Nisan tarihinde İstanbul’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, şehirde tsunami endişesini yeniden gündeme taşıdı. Marmara Denizi’nde meydana gelen bu deprem, kıyı bölgelerinde yaşayanları tedirgin ederken, geçmişte yaşanan tsunami olaylarının İstanbul üzerindeki etkisi de tekrar sorgulanmaya başlandı. Bilhassa Japonya’da yaşanan tsunamilerin, kıyılara inşa edilen yüksek duvarları nasıl aştığı düşünülünce, İstanbul’un olası bir tsunami karşısında can kaybını artırıp artırmayacağı merak konusu oldu. Özellikle 6 Şubat’ta İskenderun’da meydana gelen depremin ardından yaşanan birçok olumsuzluk göz önüne alındığında, İstanbul’un tarihi deneyimleri, kente hayat veren denizle arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmemizi sağlıyor. 1509 ve 1766 yıllarında yaşanan büyük depremler sonrası gözlemlenen tsunami olayları, İstanbul’un geçmişteki ‘sabıkalı’ durumunu hatırlatırken, ODTÜ Inşaat Mühendisliği Bölümü Kıyı ve Deniz Mühendisliği Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, yaşanan bu endişeleri Milliyet.com.tr’ye değerlendirdi.
NE İLK, NE DE SON! DALGALAR GALATA’YI VURDU
İstanbul’u etkileyen 22 Mayıs 1766 tarihindeki deprem sırasında, Marmara’nın doğusundaki kıyılarda deniz dalgalarının oluşturduğu tahribat, insanların hafızasında bilişsel bir gürültü yarattı. Bu deprem yalnızca sarsıntı ile sınırlı kalmamış, kıyıları vuran güçlü dalgalarla da ciddi hasarlara yol açmıştır. Özellikle İzmit ve Karamürsel bölgelerinde ağır hasar yaşanmış, tsunami dalgaları limanları kullanılamaz hale getirmiştir. 1766’daki olay, İstanbul’un ilk tsunami deneyimi değildi. 1509 yılında meydana gelen ve şehri etkileyen ‘Küçük Kıyamet’ olarak adlandırılan deprem, dalgaların kıyılardan içeri girmesiyle büyük can ve mal kaybına neden olmuştu. Bu dalgaların o kadar güçlü olduğu kaydedilmiştir ki, Galata Kulesi’ne bile ulaştıkları belirtilmektedir. Ancak burada önemli bir nokta, bu tsunaminin kesinlikle depremin etkileriyle yaşanmadığıdır; dalgaların 6 metreye kadar yükselmesine neden olan ana faktör, Yalova açıklarındaki mevcut olan Çınarcık Çukurluğu’ydu.
1509 yılında yaşanan depremin ardından, bazı tarih kaynaklarında 6 metreden daha büyük dalgalarla tsunami belirtilirken, diğer bazı kaynaklarda bu bilgi yer almamıştır. Ancak Galata bölgesinde birçok ev su altında kalmış, sonraki dönemlerde yapılan araştırmalar neticesinde, Marmara Denizi’nde gözlemlenen tsunami olayının yalnızca depremin etkisiyle ilgili olmadığı anlaşılmıştır. Bu olaylar, depremin tetiklediği deniz tabanı heyelanlarından kaynaklanmaktadır. Çınarcık Havzası’nda bulunan ve depremin tarihine denk gelen türbidit yataklarının tespiti de bu durumu daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Eğer geçmişte yaşanmış bir depremin yenisi yaşanacaksa, tsunami de aynı şekilde İstanbul kıyılarını vurabilir mi sorusu akıllarda şekillenmeye başladı.
‘DENİZ ALTI HEYELANI OLURSA BÜYÜK OLUR’
Olası bir deprem sonrası meydana gelebilecek bir deniz altı heyelanının, tsunami riskini artırabileceği ifade edilmiştir. Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, depremin büyüklüğünün, İstanbul için tsunami oluşturup oluşturmayacağını belirlemede yeterli olmadığını vurgulamıştır. Ancak, deniz altındaki bir heyelan olup olmaması, tsunami dalga boyunu etkileyebilir ve riski artırabilir. Yapılan güncel araştırmalar, İstanbul kıyılarında tsunami tehlikesinin yüksek olduğu alanların belirlenerek bu noktalara uyarı levhalarının yerleştiril