İstanbul’da yaşayan Suriyeliler Duygularını SABAH’a Anlattı
İstanbul, yıllardır savaş ve çatışmalardan kaçan Suriyelilerin sığındığı önemli bir nokta haline gelmiştir. Türkiye, Suriyeli mültecilere kapılarını açarak dünya genelinde en fazla mülteci barındıran ülkelerden biri olmuştur. Bu kapsamda, İstanbul’da yaşayan Suriyelilerin, burada yaşadıkları duygusal zorluklar ve kıyasla yarattıkları yeni hayatları hakkında yaptıkları açıklamalar dikkat çekiyor.
Suriyeli mülteciler, evlerini terk etmek zorunda kalmanın verdiği boşluk ve özlem duygusunu sıkça dile getiriyorlar. Özellikle savaşın başlamasından bu yana geçen yıllar boyunca kaybettikleri insanları ve yaşadıkları toprakları arıyorlar. İstanbul’da bir araya gelen Suriyeliler, genellikle geçmişteki hayatlarından izler taşıyan anılarını anlatırken gözlerinin dolduğunu belirtiyor. Bir Suriyeli mülteci, “Ülkemizdeki yaşamımız bir rüyaydı, şimdi ise hayalini kurduğumuz bir hayat sürmek zorundayız” diyerek hissettiklerini yansıtıyor.
İstanbul’un kozmopolit yapısı ve birçok kültürü içinde barındırması, Suriyeliler için alışma sürecini biraz daha kolaylaştırmış olsa da, yine de zorluklarla dolu. Dil bariyeri, kültürel farklılıklar ve sosyal entegrasyon konularında yaşanan sıkıntılar, Suriyelilerin hayatlarını zorlaştırmaktadır. Bir başka Suriyeli, “Türkçe öğrenmeye çalışmak çok zor, ama insanlarla iletişim kurmak istiyorum. Çünkü Türkiye’de kalmak zorundayız. Burası bizim yeni evimiz oldu” şeklinde ifade etmiş.
Çocukların durumu ise ayrı bir endişe kaynağı. Savaş yüzünden eğitim hakkından mahrum kalan birçok Suriyeli çocuk, İstanbul’daki okullara kayıt olsalar da, uyum sağlama süreçlerinde zorluklarla karşılaşıyorlar. Aileler, çocuklarının geleceğinden korkuyorlar; eğitim imkanlarının yetersiz olduğu düşüncesi, onların içindeki kaygıyı daha da artırıyor. Bir ailenin babası, “Çocuklarım burada eğitim alıyor, ama gelecekte ne olacak? Onların potansiyelini gerçekleştirmelerini istiyorum” diyerek endişelerini dile getirmiştir.
Suriyelilerin toplumda kabul görmemesi veya ayrımcılığa uğraması da yaşadıkları duygusal zorlukları derinleştiriyor. Bazı Suriyeliler, yerel halkla olan ilişkilerinde zaman zaman önyargı ve düşmanlıkla karşılaştıklarını belirtiyor. Bu tür olumsuz deneyimler, onların kendilerini dışlanmış ve yalnız hissetmelerine yol açıyor. Bir mülteci, “Bazen kendimi bir yük gibi hissediyorum. Ama yine de buraya gelmek zorundaydık” ifadesini kullanıyor.
Bütün bu zorluklara rağmen, Suriyeliler İstanbul’da yeni bir yaşam kurmak için çabalıyorlar. Kendi işlerini kurma, Türk kültürünü daha iyi anlama ve yerel halkla daha iç içe olma gibi hedefleri var. Bir grup Suriyeli, Türkçe konuşma kurslarına katılarak dil becerilerini geliştirmekte ve iş sahibi olma hayalini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. “İşte bu mücadele, yaşamak için savaşmak anlamına geliyor. Umutsuzluğa kapılmak yerine, burayı kendi evimiz yapma çabası içindeyiz” diyerek umutsuzca da olsa içten bir şekilde mücadelenin sürdüğünü vurguluyorlar.
Sonuç olarak, İstanbul’da yaşayan Suriyeliler, hem geçmişlerinin yükünü taşımakta hem de yeni bir yaşam kurmaya çalışmaktadır. Duygularının karmaşası, sadece bireysel hikayelerin ötesine geçerek toplumsal bir sorunu da gün yüzüne çıkarmaktadır. Bu durum, İstanbul’daki Suriyeli mültecilerin, hem kendileri hem de ev sahibi topluluk ile iç içe geçmiş bir yaşam sürme çabalarını sürdürmeleri gerektiğini göstermektedir.