İstanbul, Osmanlı Devleti’nin hakim olduğu dönemde adaletin temelinin sağlam olduğu bir coğrafya olarak biliniyordu. Kadılar, yani hâkimler bağımsız bir şekilde görev yapıyor ve adaletin sağlanması için önemli rol oynuyorlardı. Bu dönemde zengin-fakir, güçlü-zayıf, Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmadan herkese eşit muamele yapılıyordu. Gayrimüslimlerin de haklarını arayabilmesi ve haklı olduklarında mahkemelerin kendilerine destek olması dikkat çekiciydi.
1700 yılında İstanbul’da yaşanan esrarengiz bir cinayet, dönemin insanlarını derinden etkilemişti. Manevi Efendi adındaki bir şeyhin karısı, bir gece ölü bulunmuş ve cenazesi hemen defnedilmek istenmişti. Ancak tesadüfen olaya tanık olan bir kadının şikayeti üzerine durum daha detaylı incelenmiş ve kadının cinayete kurban gittiği anlaşılmıştı. Şeyh Manevi Efendi ise suçsuz olduğunu ancak deliller aleyhinde olduğunu iddia etmiş, hapishaneye atılmış ve bir süre sonra hapiste ölmüştü.
Osmanlı döneminde cinayet suçları belirli kategorilere ayrılırdı ve cezalar buna göre belirlenirdi. Kasten işlenen cinayetler kısas cezasını gerektirirken, hataen işlenen cinayetlerde diyet cezası uygulanırdı. Mahkemeler ayrıca tecavüz gibi cinsel suçlara da ağır cezalar veriyordu.
Dönemin Osmanlı mahkemelerinde görülen davalara dair detaylar, şeriyye sicilleri adı verilen kayıtlarda yer almaktaydı. Bu siciller, dönemin sosyal hayatının önemli birer belgesi olarak Osmanlı Arşivi’nde ve İslam Araştırmaları Merkezi’nde bulunmaktadır. Mahkeme kayıtlarına dayanarak yapılan araştırmalar, Osmanlı döneminin hukuk sistemi ve adli yapılanması hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Sonuç olarak, 1700’lu yıllarda yaşanan esrarengiz cinayet vakası, dönemin Osmanlı adalet sisteminin işleyişini ve cinayet ile diğer suçlar arasındaki ceza farklarını gözler önüne sermektedir. Osmanlı mahkemelerinin tarafsızlık ilkesine bağlı kalarak adaleti sağlamaya çalışması, o dönemdeki hukuk anlayışının ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüzün adalet sisteminde de hâlâ devam eden bu tarafsızlık ve eşitlik ilkesi, Osmanlı döneminin adalet anlayışından günümüze uzanan bir miras olarak karşımıza çıkmaktadır.