Türkiye’de eğitim alanında tartışmalı bir sürecin başladığı bu günlerde, en dikkat çekici olaylardan biri, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanan “Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme” süreci çerçevesinde İzmir Atatürk Lisesi’nde görev yapan 50 öğretmenin kadro dışı bırakılmasıdır. Bu gelişme, öğrenciler, veliler ve eğitim sendikaları arasında büyük bir tepki oluşturdu. Hemen ardından CHP milletvekilleri de bu eylemlere katılarak destek verdiler.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen başta olmak üzere birçok milletvekili, Milli Eğitim Bakanlığının bu kararına sert eleştiriler yöneltti. Gökçen ile birlikte CHP İzmir Milletvekilleri Yüksel Taşkın ve Ümit Özlale, proje okullarının atamalarının “siyasi kadrolaşma ve intikam aracı” haline dönüştüğünü ileri sürerek, bu uygulamanın anayasa ve eğitim hakkına da aykırı olduğunu belirttiler.
“BU BİR İNTİKAM PROJESİDİR”
Gökçe Gökçen, İzmir Atatürk Lisesi’ndeki öğretmenlerin görevden alınmasının münferit bir olay olmadığını ifade ederek, “Bu sonuç yalnızca bir okulun tarihi misyonuna değil, aynı zamanda ülkenin laik ve çağdaş eğitim anlayışına yapılmış bir saldırıdır” dedi. Gökçen, bu atamaların gençlere karşı yürütülen bir intikam projesi olduğunu savunarak, Türkiye’nin dört bir yanındaki öğrencilerin bu duruma karşı direnmeye devam edeceğini vurguladı.
“ATATÜRKÇÜ ÖĞRETMENLER HEDEFTE”
CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ise mevcut atamaların tamamen ideolojik bir bakış açısıyla yapıldığını öne sürdü. Taşkın, “Sendikalı, demokrat ve cumhuriyetçi öğretmenler görevden alınıyor, yerlerine yandaş isimler getiriliyor. Bu durum, açık bir kadrolaşma örneğidir. Milli Eğitim Bakanı, kendi görüşleri dışında olan herkesi düşman olarak görmektedir” diye konuştu. Taşkın, bu baskıların İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinde de uygulanan siyasi baskılarla bağlantılı olduğunu belirtti. “Hepsi bir bütünün parçasıdır. Bu toplum, bu baskılara boyun eğmeyecek” diye ekledi.
“ESAS BEKA SORUNU BU ZİHNİYET”
CHP İzmir Milletvekili Ümit Özlale ise, Türkiye’nin eğitim sisteminin çağ dışı bir anlayışla yönetildiğini ifade etti. Özlale, “Türkiye yılı 2025, fakat hâlâ 20. yüzyıl bile taşıyamayan bir bakanlıkla mücadele ediyoruz. Öğrencilerin hayal kurduğu bir ülke yerine, onları belirli kalıplara sokmaya çalışan bir sistem kurulmaya çalışılıyor. Bu öğretmenler ve öğrenciler hayal kırıklığı değil, umut istiyor” dedi. Özlale, Milli Eğitim Bakanlığının monitor edilmesini “artık bir milli güvenlik sorunu” haline geldiğini belirtti.
Yaşanan bu olaylar sonrasında, protesto eylemlerine katılan öğrenciler ve veliler “Öğretmenime dokunma” ve “Adalet istiyoruz” gibi sloganlar atarak, durumu kınadılar. Eğitim Sen ve diğer sendika temsilcileri de bu uygulamanın derhal durdurulması çağrısında bulundular. Tüm bu olaylar, Türkiye’nin eğitim sistemindeki siyasi ve sosyal çatışmaların ne denli derinleştiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Öğrenci ve velilerin tepkisi, eğitimdeki adaletsizlik ve ayrımcılığın toplumun her kesiminde yankı bulduğunu gösterdi.
