İzmir’de gerçekleşen bir sokak röportajında Instagram’ın erişime engellenmesi ve hayvan yasasını eleştiren Dilruba Kayserilioğlu, 12 Ağustos’ta tutuklandı. Kayserilioğlu, Türk Ceza Kanunu’nun 216/1 ve 2. maddeleri ile 218. maddesinden ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla 6 yıla kadar hapis cezası ile yargılandı. Ancak mahkeme, bu suçlamanın oluşmadığına karar vererek Kayserilioğlu’nu beraat ettirdi. Bunun yanı sıra ‘Halkın bir kesimini alenen aşağılamak’ suçundan da 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Yapılan basın yayını sebebiyle ceza TCK 218 madde gereği 1/2 artırılarak 9 aya yükseltildi, ancak iyi hal indirimi ile ceza 7 ay 15 güne düşürüldü. Hakim, hükmün açıklanmasını geri bırakırken adli kontrol kararını kaldırdı.
Dilruba Kayserilioğlu hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla yeni bir iddianame hazırladığı haberi gündeme geldi. Ancak Kayserilioğlu’nun avukatı Hüseyin Yıldız bu iddiaları yalanladı ve müvekkilinin bu suçlamayla karşı karşıya olmadığını bildirdi. Kayserilioğlu’nun daha önce de tutukluğu kaldırılmış ve yurt dışı yasağı getirilmişti. ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla tutuklu kaldığı süreçte yapılan itirazlar sonucunda 29 Ağustos’ta serbest bırakıldı.
Dilruba Kayserilioğlu’nun hakkında çıkan haberlerle ilgili olarak avukatının yapmış olduğu açıklamalara ek olarak, sokak röportajı sırasında yaptığı eleştiriler ve sonrasında yaşadığı hukuki süreç de gündemde geniş yer buldu. Kayserilioğlu’nun eleştiri ve ifadeleri, hukuki sürecin ilerlemesiyle birlikte kamuoyunun da dikkatini çekti. Yaşanan bu olaylar, özgür ifade hakkıyla ilgili önemli bir tartışma konusu haline geldi.
Sonuç olarak, Dilruba Kayserilioğlu’nun sokak röportajında yaptığı eleştiri ve ifadeler nedeniyle yaşadığı hukuki süreç ve tutukluluk hali, Türkiye’nin basın özgürlüğü ve demokrasi konularında yaşadığı sorunlara bir örnek teşkil etmektedir. Kayserilioğlu’nun serbest bırakılması ve iddianamenin yalanlanması, hukukun işleyişindeki karmaşıklığı ve özgür ifade hakkının sınırlarını gözler önüne sermiştir. Bu olaylar, Türkiye’de ifade özgürlüğü konusundaki hassasiyeti ve demokratik hakların korunması gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur.