Abdullah Esin
2020 yılı, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer demokratik ülkeler açısından tarihsel bir dönüm noktası olmuştur. Yazar, bu yılda liberal hegemonyanın sona erdiğini ve neo-Marksizm’in, özellikle “ırkçılık karşıtlığı” ya da “wokeizm” olarak adlandırılan bir akımın benimsenmeye başlandığını belirtmektedir. Artık önemli medya kuruluşları, üniversiteler, okullar, büyük teknoloji şirketleri, devlete bağlı bürokrasi ve ordular, bu yeni teorileri kabul etmektedir.
Bu perspektif, ABD merkezli Edmund Burke Foundation Başkanı Yoram Hazony tarafından savunulmaktadır. Milliyetçi muhafazakârlık, Donald Trump’tan Macaristan Başbakanı Victor Orban ve Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki gibi figürler aracılığıyla dünya genelinde aşırı sağ hareketin evrensel ideolojisi haline gelmiştir. Bu ideoloji, MAGA (Make America Great Again) hareketinin zaferiyle birlikte daha fazla önem kazanmıştır.
1980’lerde Ronald Reagan ve Margaret Thatcher liderliğindeki neoliberalizmin, piyasa özgürlüğü ve bireysel haklar üzerine kurulu bir muhafazakarlığıgetirdiği belirtiliyor. Ancak, 44 yıl sonra, yeni bir milliyetçi anlayışın ortaya çıktığı, nepotizm karşıtı, aile değerlerini öne çıkaran ve neoliberalizmle mücadele eden bir muhafazakarlık yerine geçtiği vurgulanmaktadır. Milliyetçi muhafazakarlık, “parlak bir geleceği” değil, “eski güzel günlere dönüşü” vaat ederek kitlelere hitap etmektedir.
Milliyetçi-Muhafazakarlığın İlkeleri ve Hedefleri
Milliyetçi-muhafazakarlığın temel ilkeleri, çeşitli yayınlar ve etkinlikler aracılığıyla açıklanmaktadır. “Biz, millet fikrini benimsiyoruz çünkü bağımsız milletlerden oluşan bir dünyanın küreselci ideolojilere karşı tek alternatif olduğu inancındayız” ifadesiyle başlayan doktrinde belirlenen 10 ilke, özünde bağımsızlığa, aileye ve hukukun üstünlüğüne dayanmaktadır:
- Ulusal bağımsızlık
- Emperyalizm ve küreselleşme karşıtlığı
- Ulusal hükümetler
- Tanrı ve din
- Hukukun üstünlüğü
- Hür teşebbüs
- Kamu kaynaklarıyla araştırma-geliştirme
- Aile ve çocuk
- Düzensiz göç karşıtlığı
- Irk
Bu ideoloji, ABD’den Avrupa’ya, Türkiye’den Hindistan’a kadar birçok ülkede otoriter rejimlerin toplumsal destekle yükselmesini sağlayan bir temel oluşturur. Milliyetçi muhafazakarlık, seçimleri devleti kendi ideolojileri doğrultusunda ele geçirmek için bir araç olarak görmektedir. Bu bağlamda, her seçim bir iç savaş olarak değerlendirilmektedir; bu da milliyetçi muhafazakârlar için büyük bir tehdit oluşturan küreselleşmeci elitlerin tahakkümüne karşı bir direniş anlamına gelir.
Milliyetçi muhafazakarlığın temel karşıtları arasında düzensiz göç, LGBTİ+ hareketi, kadın hareketi ve küreselleşme yer almaktadır. Birleşik Krallık’ta gerçekleşen Brexit hareketi, bu ideolojik yapı açısından oldukça dikkate değerdir. Milliyetçi muhafazakârlar, klasik aile yapısını, dini değerleri ve sosyal hiyerarşiyi koruma amacındadırlar; bu bağlamda erkek egemen sosyal düzeni yeniden inşa etme arayışı içindedirler.
2008 Krizi ve Çin’in Yükselişi
Milliyetçi muhafazakarlığın yükselişi, 2008 Finansal Krizi ve Çin’in yükselişi gibi iki ana ekonomik ve