“`html
Türkiye, ikinci çözüm sürecine dair tartışmaların ortasındadır. Terörist başı Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik fesih çağrısı sonrasında, siyasiler hem tepki gösterdi hem de destek sundu. Bu süreçte Aydınlık Hareketi olarak bilinen Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, 23 Mayıs 2000’de Öcalan’a yazdığı mektubu resmi X hesabı üzerinden yayınladı.
Mektup “Sayın Abdullah Öcalan” ifadesiyle başlamakta ve dikkate değer bir içeriğe sahiptir. Perinçek, mektubun başında avukatların kendisine ilettiği selamları ve Türkiye’nin bağımsızlık ve birliği için hissettiği sorumluluğu ifade ederek, düşüncelerini aktarmanın yararlı olacağını belirtmektedir.
Perinçek, mektubunda “Yaşanan süreçte geleceği belirleyecek kritik noktaya öncelikle dikkatinizi çekmek isterim” diyerek, iki önemli kavramdan bahseder: Türkiye’nin demokratik devrimi ile Avrupa Birliği’yle bütünleşme projesinin birbirine zıt olduğunu vurgulamaktadır. Bu iki program ve onların temsilcisi olan kuvvetlerin, nesnel olarak çatışma halinde olduğunu ifade eder. Ulusal devleti ve Cumhuriyet Devrimi’ni savunan demokrasi güçleri ile Batı güçleri arasındaki çelişmenin, kısa ve orta vadede daha da derinleşeceğini tahmin etmektedir.
Perinçek, “Demokrasi ve insan hakları” ya da “Kopenhag kriterleri” olarak adlandırılan programların aslında bir demokrasi programı olmadığını, tam aksine Irak ve Yugoslavya’ya karşı gerçekleştirilen parçalama ve denetim altına alma siyasetinin unsurları olduğunu iddia etmektedir. Türkiye açısından durum bu şekilde değerlendirildiğinde, ABD ve Avrupa’nın Türkiye’den beklentisi net bir şekilde ifade edilmektedir: “Kriz bölgelerinde müdahale gücü” rolünü üstlenmek. Bu misyon bazen “Batı için güvenlik üretmek” şeklinde özetlenmektedir.
Perinçek, Kürt sorununun demokratik çözümünün, Batı ile işbirliği yapıldıkça değil, aksine Batı’ya karşı kesin bir duruş sergilendiğinde daha hızlı bir şekilde gerçekleşeceğini ileri sürmektedir. Ona göre, Kürt sorunu, Batı ile işbirliği yapıldığı sürece sürüncemede kalmaktadır. Batı’yı Kürt sorununun içine davet eden uygulamalara karşı kararlı bir tutum sergilendikçe, çözüm daha demokratik ve çabuk olacaktır. Çünkü Kürt sorununun önündeki esas engel, artık Kürt realitesine karşı olan iç güçler değil, bu sorunu Türkiye’ye karşı kullanmak isteyen dış güçlerdir. Dış güçlere karşı kurulan güçlü bir Türk-Kürt birliği, güven ortamını tesis edecek ve demokratik çözümlerin güncelleşmesini sağlayacaktır.
Perinçek, matematiksel bir formülle durumu özetlemekte, “Türk + Kürt = demokratik çözüm, Batı + Kürt = çözümsüzlük” demektedir. Türk-Kürt birliğinin, Kurtuluş Savaşı sırasında Batı’dan gelen tehditlere karşı bir oluşum olduğunu, Batı ile ortak hareketin ise Türkiye’ye karşı bir duruş sergilediğini vurgular.
Sonuç olarak Türkiye’nin mevcut siyasi ortamında, terörist başı Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrılar ve bu çağrılara gelen çeşitli tepkiler, çok yönlü bir tartışmayı gündeme getirmektedir. Dr. Doğu Perinçek’in mektubu, bu bağlamda bir perspektif sunmakta ve çözüm sürecinin dinamiklerini analiz etmeye çalışmaktadır. Bu tür tartışmalar, Türkiye’nin gelecekteki demokrasi ve birlik mücadelesi üzerinde önemli bir etki yaratabilir.
“`