2025 yılına dair eğitim sistemindeki önemli bir gelişme, “Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme” kararının alınmasıdır. Bu karar, özellikle öğretmenleri “norm fazlası” duruma düşürmesi nedeniyle geniş çapta bir tepkiyle karşılandı. Eğitim camiası, gerek öğretmenler gerekse öğrenciler, bu durumu kabullenmeyerek çeşitli eylemler düzenlemeye başladılar. Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilen bu eylemler, okullardaki eğitim kalitesi ve öğretmenlerin istihdam durumu hakkında derin endişeleri gündeme getirirken, tepkilerin devam etmesi beklenmektedir.
Bu kapsamda, okul yönetimleri de durumu yatıştırmak ve tepkileri baskılamak amacıyla çeşitli adımlar atmaya başladı. Örnek olarak, Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki Ahmet Erdem Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı M.A., öğrenci velilerine yönelik bir uyarı mesajı göndererek eylemlerin önüne geçmeye çalıştı. Bu mesaj, okulun idaresine ulaştırılan bilgiler doğrultusunda hazırlandığı ifade edilmekteydi.
UYARI MESAJI GÖNDERİLDİ
Cumhuriyet gazetesinin yayımladığı habere göre, okul müdür yardımcısı tarafından gönderilen mesajda, “Sayın Veli, 14.04.2025 Pazartesi günü okulumuzda bir grup öğrencinin protesto amacıyla oturma eylemi, slogan atma, pankart açma vb. eylem hazırlığı içerisinde olduğu bilgisi idaremize ulaşmıştır. Söz konusu hareketlilik kesinlikle idaremizin izni dahilinde olmayıp buna katılan, katılmaya teşvik eden, destek veren öğrenciler hakkında Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin Disiplin Maddeleri gereğince işlem yapılabilmektedir. Hiçbir öğrencimizin disiplin cezası almasını istemeyiz. Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin bu tarz izinsiz etkinliklerden zarar görmemesi adına uzak durmaları için desteğinizi bekler, öğrencinin uyarılması hususunda gereğini rica eder, iyi günler dileriz. Okul İdaresi” ifadeleri yer almaktadır.
Okul müdür yardımcısı tarafından atılan bu mesaj, veliler arasında büyük bir huzursuzluk yarattı. Velilerin çoğu, çocuklarının bireysel düşüncelerini ifade etme haklarının kısıtlandığını düşünerek, bu tarz bir iletişim yönteminin demokratik olmadığını ifade ettiler. Veliler, eğitim özgürlüğü ve öğrencilerin hakları hakkında endişe duyarak, okul yönetiminin bu tutumunu kınadılar.
Özellikle ailelerin, çocuklarının eğitim süreçlerinde yaşanan bu tür sisli ve belirsiz durumlar karşısında kaygı hissetmesi oldukça anlaşılabilir bir durum. Öğrencilerin kendi görüşlerini ifade etme hakkı, demokratik bir toplumun vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilir. Dolayısıyla, okulların herhangi bir protesto veya eyleme karşı duyulan endişe nedeniyle katılımcıları tehdit eden bir dil kullanmaları, eğitim sisteminin ruhu ile çelişmektedir. Sadece bir öğrencinin ceza almasını engellemek amacıyla, tüm okulun üzerindeki baskının arttığı bu tür durumlar, eğitimin kalitesini doğrudan etkileyerek, gençlerin seslerini duyurma ve kendi haklarını arama konusundaki motivasyonlarını azaltmaktadır.
Eylemlerin yaygınlaşması ve velilerin tepkileri, öğretmenlerin ve öğrencilerin eski sistemin sorunlarına karşı birlikte hareket etme arzularının arttığını da göstermektedir. Eğitim camiasında, öğretim üyeleri ve öğrenciler arasında bir dayanışmanın oluşması, uzun vadede bu tür sorunların çözümüne katkı sağlayabilir. Eğitim alanında köklü değişimler gerektiren bu süreçte, öğretmenlerin ve öğrencilerin birlikte duruş sergilemesi oldukça önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Tüm bunlar göz önüne alındığında, eğitim sisteminin bu tür olumsuz durumlarla başa çıkabilmesi için daha katılı
