Oxford Üniversitesi’nin baş araştırmacısı Hannah Ritchie, yakın zamanda yayımladığı araştırma bulgularıyla palm yağı ile ilgili yaygın yanlış algılara meydan okudu. Ritchie’nin çalışması, sürdürülebilir palm yağı üretimi ve tüketiminin çevresel faydalarını vurgulamaktadır. Kendisi aynı zamanda, dünyanın önde gelen veri platformlarından Our World in Data’nın baş editör yardımcısıdır.
İSTANBUL (İGFA) – Hannah Ritchie, çığır açan kitabı “Not the End of the World” (Dünyanın Sonu Değil) ile palm yağı ile ilgili yanlış inanışları detaylı bir şekilde çürütmeyi hedefliyor. Ritchie, palm yağının uzun yıllardır ormansızlaşmanın ana sebebi ve çevresel zararların baş sorumlusu olarak haksız yere kötülenmiş olduğunu ifade ederek, bu duruma karşı yeni bir bakış açısı sunuyor.
Yapılan araştırmalara göre, eğer dünyanın tüm bitkisel yağ ihtiyacı palm yağından karşılanırsa, şu anki tarım alanı ihtiyacının dördü kadar daha az alana ihtiyaç duyulacağı ortaya konmuştur. “Not the End of the World”, palm yağının ormansızlaşmanın en büyük suçlusu olmadığını vurgularken, palm yağı yetiştirilen bölgelerde ormansızlaşmanın da düşüşte olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca, alternatif yağlarla karşılaştırıldığında palm yağının son derece verimli bir şekilde üretildiği gösterilmektedir.
Bitkisel yağlara olan talep artarken, palm yağının hektar başına yüksek verimi sayesinde daha az arazi kullanımı gerektirmesi, ormanların korunması için önemli bir umut vadediyor. Ritchie’nin sunduğu verilere göre, dünyada şu anda 322 milyon hektarlık (Hindistan büyüklüğünde) bir alanda yağ bitkileri yetiştirilmektedir. Ancak, bu ihtiyacın tamamının palm yağından karşılanması durumunda sadece 77 milyon hektarlık bir alana, yani dört kat daha az bir araziye ihtiyaç olacaktır.
Buna karşılık, eğer tüm yağ zeytinyağından karşılanırsa, bu durumda 660 milyon hektar, yani iki Hindistan büyüklüğünde bir alana ihtiyaç duyulacağını belirtiyor. Alternatif yağların palm yağını ikame etmesi, mevcut tarım arazisi ihtiyacını 5 ila 10 kat artıracak ve bu da doğal olarak daha fazla ormansızlaşmaya yol açabilir.
Kitap, palm yağına yönelik ani ve tepkisel tepkilerin potansiyel risklerini de gözler önüne seriyor. Dr. Ritchie, palm yağını boykot etmenin büyük bir hata olacağını ifade ederken, “Çünkü alternatif yağlar çok daha fazla arazi gerektiriyor. Bunun yerine, sürdürülebilir şekilde sertifikalandırılmış palm yağını tercih etmek en iyi seçimdir” şeklinde görüş belirtiyor. Ritchie, bir hektarlık araziden 2,8 ton palm yağı elde edilirken, aynı alandan yalnızca 0,3 ton zeytinyağı veya 0,26 ton hindistancevizi yağı elde edildiğini de sözlerine ekliyor. Bu da, alternatif bitkisel yağlara geçilmesinin mevcut tarım arazisi ihtiyacını önemli ölçüde artıracağının altını çiziyor.
Öte yandan, Türkiye’nin Malezya’dan en fazla palm yağı ihraç eden ikinci ülke konumunda olduğu belirtiliyor. 2024 yılında Malezya’nın Türkiye’ye 905.020 ton palm yağı ihraç ettiği ve bunun 2023 yılında ihraç edilen 884 bin ton ile karşılaştırıldığında yüzde 2’lik bir artış anlamına geldiği ifade ediliyor. Ayrıca, 2020 yılında yapılan 615 bin 872 tonluk ihracat ile karşılaştırıldığında bu rakam yüzde 37’lik bir artış göstermektedir.
Bu veriler, palm yağının gıda endüstrisindeki önemli rolünü gözler önüne seriyor. Hannah Ritchie’nin çalışmaları, palm yağının sürdürülebilir bir şekilde üretiminin desteklenmesi gerektiğini ve alternatif bitkisel yağların daha fazla çevresel etkiye sahip ol