Bu yazıda, Sırrı Süreyya Önder ve Sinan Çetin ile olan tanışıklığım ve yaşadıklarım üzerinde duracağım. Tanışmamız, Cihangir’deki bir stüdyoda gerçekleşti. O dönemin önde gelen “liberal aydın”ları arasında yer alan arkadaşlarla birlikteydik ve Ergenekon davalarının başladığı günlerde, ben de Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olmam nedeniyle liberal grup tarafından hedef tahtası haline gelmiştim.
Gözler üzerimdeydi, ancak buna rağmen ben de dahil herkes aynı sosyal çevrenin bir parçasıydı. Sırrı Süreyya hakkında oluşan ilk izlenimim ise olumluydu. Bir insanın Sırrı Süreyya’yı tanıyarak olumsuz bir izlenim edinmesi neredeyse imkânsızdı. Bunun yanı sıra, onun çevresindeki HDP ve liberal dostlarım arasında benim hakkımda çok olumlu görüşler yoktu. Oysa ben de en az onlar kadar demokrasiye değer veriyordum.
Bana kızsalar da aynı dünyanın insanlarıydık
O günlerde, Sırrı Süreyya’nın sağlık durumu nedeniyle yaşadıklarını takip ettim. Öncelikle hastaneye kaldırıldığını öğrendiğimde, Sinan Çetin’i aradım. Sinan, şok içinde ve panik halindeydi. “Biz kanserdi, kalp kriziydi endişesindeydik. Aorttan böyle bir şey yaşanacağını düşünemiyorduk,” dedi.
Sinan’ın düşünceleri bana, “Biz kanseri yendik, aorttan mı korkacağız?” mottosunun ne kadar güçlü olduğunu hatırlattı. Hepimiz ona ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, Sırrı Süreyya’nın bu durumu atlatması için dua ediyorduk. Onun etrafında bir araya gelen herkes, onun ne kadar değerli bir kişi olduğunu ifade ediyordu. Siyasi farklılıklar bir yana, herkesin Sırrı’yı sevdiği aşikardı.
Barış sürecinin bu noktaya gelmesinde rolü çok büyük
Sırrı Süreyya, devletin Bahçeli’nin açılımlarına dair süreçte kritik bir rol oynamıştı. Bu noktada kendisinin arabuluculuk yeteneği ve cesareti göz önüne seriliyordu; eleştirilere rağmen yalnız başına yürüyebilme kabiliyeti, onu önemli kılıyordu. Sırrı’nın, bu sürecin gelişiminde önemli bir yeri olduğunu kabul etmek gerekir.
Onun bize öğrettiği şeylerden biri, bazen tek bir bireyin büyük bir etki yaratabileceğiydi. Tek adamlık dönemlerinde, bir kişinin eylemleri tüm toplumun kaderini etkileyebilirdi. Böyle bir dönemde Sırrı, belli başlı engellerin aşılması için gösterdiği çaba ile bu durumu somut hale getirdi.
Seçilmiş bir birey çok önemliyse, seçilmiş bir bireye yapılan zulüm de çok önemlidir
Sırrı Süreyya sıkıntılar içinde mücadele ederken, bize önemli dersler verdi; seçimle gelen bireylerin gücü sadece kendileri için değil, toplum için de anlam taşıyordu. Seçilmiş bir bireye, özellikle de %20’lik bir nüfusun yaşadığı bir yerde yapılan haksızlık ve zulmün önemi tartışılmazdı.