TBMM Genel Kurulu’nda, 2025 yılı bütçesinin maddeleri üzerinde görüşmeler başlarken, CHP’nin başörtüsü konusundaki saygısızlıktaki tartışmalar dikkat çekti. AK Parti İstanbul Milletvekili Nilhan Ayan, konuşmasında, “Şükür ki 28 Şubat dönemlerinde ezilen kadınlarımızı milletimizin yüce Meclis’ine taşıyan Erdoğan’ın yanındayım. Ülkemizde, maalesef, onlarca yıl kılık kıyafetle okumak isteyen genç kızlarımızın başörtüsüyle uğraşıldı. Lafa gelince kültürden, sanattan, ilerlemeden bahsedersiniz ama kızlarımızı kazandıkları üniversitelerin kapılarından geri çevirirsiniz ve buna da ‘çağdaşlık’ dersiniz.” dedi. Ayan, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı bu sorunların hala gündemde olduğunu vurguladı ve başörtüsünün özgürlüğü konusunda daha fazla duyarlılık gösterilmesi gerektiğini belirtti.
Konuşmanın devamında, CHP Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız, Ayan’ın başının açık olmasını ima ederek, “Senin başörtünü de mi çıkardılar? Sizin başörtünüzü de mi aldılar?” şeklinde laf attı. Bu ifadeler, mecliste yoğun bir tartışma yarattı. Nilhan Ayan ise, Tahtasız’a karşılık vererek, “Bir kadına şiddet uygulamadan dinlemeyi öğreneceksiniz, buna alışacaksınız; biz alıştıracağız sizi, merak etmeyin.” dedi. Bu cevap, hem başörtüsü konusunda hem de kadın milletvekillerine yönelik saygısızlık olarak değerlendirildi ve AK Parti sıralarından sert tepkilerle karşılandı.
Bu olay, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında hala devam eden mücadeleyi gözler önüne seriyor. Başörtüsü üzerinden yapılan tartışmalar, sadece bireysel bir kıyafet tercihi değil, aynı zamanda daha derin toplumsal sorunların ve geçmiş travmaların bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Toplumda bu gibi konular üzerinde yaratılan kutuplaşmalar, Türkiye’nin demokratik yapısı ve sosyal dinamikleri üzerinde önemli etkiler yaratıyor.
Mecliste yaşanan bu tartışma, hem AK Parti hem de CHP arasında daha geniş bir çatışmaya işaret etse de, aslında yıllardır devam eden kültürel bir savaşın özeti gibiydi. Ayan’ın konuşmasında ana tema, Türkiye’deki başörtüsü serbestliği ve kadınların eğitim hakları üzerineydi. Bu bağlamda, Ayan’ın dile getirdiği sorunlar, yalnızca bireysel hikayelerden ibaret değil, aynı zamanda pek çok kadının yaşadığı benzer sorunların topluca ifadesi olarak da görülüyor. İçinde bulunulan demokratik ortamda, her birey kendi kimliğini ifade etme hakkına sahip olmalı.
Sonuç olarak, TBMM’deki bu tartışma, sadece bir bütçe görüşmesinin ötesinde, Türkiye’nin toplumsal yapısını, kadın haklarını ve kılık kıyafet serbestliğini yeniden değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu tür meseleler, her iki partinin de güç mücadelesinin bir yansıması olarak takip edilmeye devam edecek ve toplumda daha geniş kesimlerin fikirlerini etkileyecektir. Kadınların hakları, özgürlükleri ve eşitliği konusundaki bu tartışmalar, Türkiye’nin geleceği açısından son derece kritik bir öneme sahiptir.
