Daha önce algı yönetimi ve algı operasyonu konularında yazılar yazmıştım. Bu yazılarda, Türkiye’deki dinamiklerin çok ötesinde bir iradenin varlığına dikkat çektim. Bu iradeyi bazen “iyi saatte olsunlar” bazen de “üst akıl” olarak tanımladım. Üst akıl tartışmalarının olmadığı zamanlarda bile bu konuya işaret etmiştim. Son zamanlarda, bu iddiaları küçümseyen ve yaşanan dehşeti göz ardı eden bazı kesimler ortaya çıktı. Ancak aslında yaşanan olaylar oldukça önemliydi ve bu durum bir paranoya sebebi olamaz.
Bu ülkede 2003 yılından bu yana yaşanan olayları ele almadan, bir cinnet toplumundan bahsetmek mümkün değil. Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan e-muhtırası, 367 kararı gibi olaylar ardışık olarak yaşandı. MİT Müsteşarı’nın savcılığa çağrılması, Gezi Parkı olayları, Barzani’nin Diyarbakır’daki toplantısı sonrasında yaşananlar da bu sürecin bir parçasıydı. Darbe girişimleri, terör örgütü ve siyasi uzantılarıyla ilgili operasyonlar da unutulmamalıdır.
Daha önce yaşanan toplu katliamlar, canlı bomba saldırıları, yabancı ülke ajanlarının faaliyetleri, yargıya yapılan müdahaleler, vatan hainlerinin serbest bırakılması gibi olaylar da önemlidir. 15 Temmuz darbe girişimi gibi eşi benzeri görülmemiş bir direnişin yaşanması da unutulmamalıdır. Tüm bu olaylar, tesadüfi gelişmeler olarak düşünülemez.
Dinli, dinsiz, sağcı, solcu, İslamcı, LGBTİ gibi farklı kesimlerin bir araya gelerek Türkiye’yi istikrarsızlaştırma çabaları sadece tesadüfi olaylarla açıklanamaz. Üst akıl diye bir kavramın olmadığını savunanlar, aslında gerçekleri göz ardı etmektedir. Bu yaşananlar tesadüfi gelişmeler değildir, önemli ve titizlikle incelenmelidir.
Görünen o ki, üst akıl ve planlı bir şekilde gerçekleşen olaylar vardır ve bu durumu göz ardı etmek bizi büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakabilir. Bu nedenle, dikkatli olmalı ve gerçekleri görmek için gözlerimizi açmalıyız.