Üniversitelerdeki boykot eylemleri, son günlerde sosyal medyada hızla yayılan iddialarla birlikte devam ediyor. Özellikle, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 6 Nisan 2025 tarihinde gerçekleştirilen akademik boykota katılan akademisyenler hakkında adli ve idari işlemler yapılacağına dair bir açıklama yaptı.
YÖK tarafından üniversitelere iletilen resmi yazıda, 6 Nisan 2025 tarihinde gerçekleşen akademik boykotla ilgili bazı ciddi endişeler dile getirildi. Yazıda belirtilen bazı ifadeler şunlardır:
“TÜM ÜNİVERSİTELERE
06.04.2025
Kurulumuza ulaşan şikayetlerde, bazı öğretim elemanlarının ve aşırı grupların/yasa dışı örgütlerin dersleri boykot çağrısı yaptıkları ve bu eylemlerinin gerçekleşmesi için öğrencilere baskı yaptıkları bilgileri yer almaktadır. Bilindiği gibi yükseköğretim kurumlarında derslerin, sınavların veya diğer hizmetlerin engellenmesi, boykot ve işgal eylemlerinde bulunulması 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu bakımından suç teşkil eden; 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu bakımından ise disiplin cezasını gerektiren eylemlerdir. Bu nedenle, anayasal bir hak olan eğitim ve öğretim faaliyetlerini engelleyen veya boykot edenlerle birlikte bu kimselere destek olan akademik ve idari personel ile öğrenciler hakkında gerekli adli ve idari işlemlerin ivedi bir şekilde tesis edilmesi ve Kurulumuza bilgi verilmesini önemle rica ederim.”
Belirtilen yazının altında Prof. Dr. Metin TOPCUOĞLU, YÖK Başkan Vekili olarak imzasını atmıştır.
Bu durum, akademik çevrelerde ve öğrenci toplulukları arasında büyük bir tartışma başlattı. Boykotun nedeni, bazı akademisyenlerin eğitimin niteliğine dair endişeler ve belirli politik meseleler üzerinde duruyor olmaları olarak gösteriliyor. Sosyal medya platformlarında paylaşımlar yapan akademisyenler, mevcut eğitim sisteminin ve üniversitelerin bazı uygulamalarının değişmesi gerektiği konusunda hemfikir olduklarını belirtiyorlar.
Boykot çağrısı yapan akademik gruplar, üniversite öğretiminde özgürlüğün, demokratik süreçlerin ve akademik değerlere saygının önemine değinerek, eğitim alanında geniş bir reform ihtiyacına işaret ediyorlar. Bunun yanında, bazı öğretim elemanlarının ve etkinliklerin doğrudan engellenip engellenmediği şeklindeki iddialar da ciddi şekilde tartışmaya açıldı.
Bazı öğrenciler, boykota destek verirken, bazıları ise böyle bir eylemin kendi eğitim haklarına zarar vereceğini savunuyor. Eğitimlerinde kesintiye uğramak istemeyen birçok öğrenci, derslerin ve sınavların düzenli bir şekilde yapılmasının gerektiğine inanıyor. Bu durum, üniversiteler içindeki bölünmeyi daha da derinleştiriyor. Özellikle bazı rektörlükler, boykota katılan öğretim üyelerine karşı yaptırımlar uygulamayı planladıklarını söylüyorlar.
Öğrenci toplulukları ve sivil toplum kuruluşları arasında da, bu boykotun sonuçları ve amaçları üzerine geniş bir tartışma yaşanıyor. Bazı gruplar, akademik özgürlüğün zedelenmemesi adına, boykot eylemlerini desteklerken; diğer gruplar, akademisyenlerin ve öğrencilerin karşı karşıya kalabileceği olumsuz sonuçlara dikkat çekiyor.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye’deki üniversitelerde eğitim alanında köklü bir değişimin gerekliliği üzerinde durulmasına neden oluyor. Eğitim sisteminin yalnızca akademik başarı ile değil, aynı zamanda demokratik değerlere saygı, özgür düşünce ve ifade özgürlüğü ile de şekillenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Sonuç olarak, üniversitelerdeki boykot eylemleri ve YÖK’ün bu konudaki tutumu, Türkiye’deki yükseköğretim alanında önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline sahip. Akademik özgürlükler, eğitim kalitesi ve öğrenci hakları konularında meydana gelen